Talihsiz Gördes

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Bir şehrin kıymeti harbiyesi, sadece nüfusuyla ilgili değildir. Büyük ilçe olmak, şu kadar nüfusa sahip olmak mıdır? Elbette değildir. Önemli olan, o şehrin milli ekonomiye ne kadar katkı yaptığıdır.
            Bu konuyu, önceki yıllarda kaç kere yazdım. Üstelik rakamlar vererek, bu gerçeğin üzerine vurgu yaparak yazdım. Bugün bir kez daha yazma mecburiyetindeyim. Elbette bunun sebepleri var.
            Devlet alt yapı yatırımları yaparken, bu hakikati dikkate almak zorundadır. İşin esası böyledir. Ancak öyle olmuyor. Siyasi güce sahip olanlar, önceliği kapıyor. Üretim kapasitesi ve ekonomiye katkısı çok az olan şehirler, başta yol olmak üzere büyük alt yapı yatırımlarına kavuşuyor.
            Gördes gibi bir ilçe, yıllardır iktisadi gücüne rağmen yol çilesi çekiyor.
            Geçmişten bir örnek vereyim. Tütüncülüğün merkezi olduğumuz yıllardı. 1991 yılından bahsediyorum. O yıl, Akhisar 12 bin ton tütün üretimi gerçekleştirmişti. Nüfus olarak Akhisar’ın yarısı bile etmeyen Gördes, 5 bin 5 yüz ton üretim gerçekleştirmişti. Bu müthiş bir rakamdı.
            Bir şehir düşünün, kapasitesinin iki ve hatta üç misli üretim yapıyor. Milli ekonomiye devasa katkı sağlıyordu.
            Bugün değişen bir şey var mı?
            Yok, evet yok, daha fazlası var.
            Tütün, salatalık, haşhaş, hububat gibi tarla bitkilerinde, müthiş bir üretim gücümüz var. Meyvecilikte başta kiraz ve üzüm olmak üzere, ihracata açılmış kapımız var. Zeytinde küçük Akhisar olma yolundayız. Ceviz üretiminde, marka şehir haline gelmek üzereyiz. Hayvancılığımız keza öyle. Zor şartlara rağmen, küçük ve büyük baş havyacılıkta, dikkat çeken potansiyele sahibiz.
            Bütün bunların yanında, Gördes bir maden şehri olarak anılmaya başladı. Dünyanın en stratejik madenlerinden olan Nikel, şehre muazzam bir katkı sunuyor. En az 400 kişi bu madende çalışıyor. Zeolit tesislerinde, hatırı sayılır bir istihdam var.
            Yaptığım hesaplamalarda ortalama olarak; madenler hariç, Gördes yılda 100 milyon liralık bir üretim gerçekleştiriyor. Bunun üzerine madenlerin katkısını ilave edin, ortaya muazzam bir rakam çıkar.
            Eh 30 bin nüfusla böyle bir üretim gerçekleştiren, milli ekonomiye dev katkıda bulunan, başka bir şehir var mıdır ülkemizde. Çok geziyorum, okuyorum, araştırıyorum ve böyle bir şehir bulamıyorum.
            Ne yazıktır ve ne hüzündür ki o Gördes’in yolu yok!!
            Bunları niye yazıyorum?
            Ağustos’un son haftasında geziye çıktım. 1 Hafta süren bu gezide, Batı Karadeniz’i gezdim. Onlarca vilayet ve ilçeden geçtim. Bursa İznik’ten, Sakarya Geyve’ye, oradan Taraklı ilçesine ulaştım. Göynük ve Mudurnu yollarını aşıp Bolu Abant’a vardım. Zonguldak yoluna girip, Bartın’a ve Amasra ilçesine çıktım.
            Abdi Paşa, Safranbolu üzerinden Karabük’e indim. Samsun yoluna koyulup Amasya’ya vardım. Suluova, Taşova gibi ilçeleri gezdim. Mecitözü ilçesinden Çorum’a uzandım.
            Gözüm hep yollardaydı biliyor musunuz?
            Dağların arasında küçücük ilçeler. Ama hepsinin ortasından bölünmüş yollar geçiyordu. Bolu ve Adapazarı’nın dağ başındaki ilçelerinde, açılan tüneller vardı. A-1 denilen yollara sahiptiler.
            Tek bir üretimle geçinen, milli ekonomiye katkısı sınırlı olan bu şehirlerin yollarından, içim yana yana geçtim. Kıskandığımdan mı? Elbette hayır. Nereye yapılırsa yapılsın, benim ülkem burası. Gurur duyarım.
            Fakat Gördes talihsizliği ile isyan ederim, feryat ederim.
            Üç yıl önce de Doğu Karadeniz’i gezmiştim. Üç, beş bin nüfuslu ilçelere açılan yolları, yapılan onlarca tüneli görmüştüm. İnanın o tünellerden birinin maliyetiyle; Gördes’in Akhisar’a, Salihli’ye, Demirci’ye olan yol bağlantıları rahatlıkla yapılabilirdi.
            Bölünmüş yollara, en kötüsü A-1 tipi yollara sahip o şehirler, esasında Gördes’in milli ekonomiye yaptığı katkının, onda birini bile yapamıyordu.
            Bu çelişki, beni kahrediyor.
            Gördeslileri o coğrafyalara götürüp, gezdirmek gerekli. Gözleriyle görüp düşünsünler. Ne kadar ihmal edildiklerini, ne kadar talihsiz olduklarını anlasınlar.
            Devlet nazarında, bu şehrin ihmal edilişini kabul edemiyorum.
            Zira devlet hafızasında, bizim bir asaletimizin olması lazım. Burası Kuvayı Milliye şehridir. Milli mücadelede verdiğimiz destanlık savaş, nasıl unutulur? Ecdadımızın bu mirası bile, başlı başına alt yapı hizmetlerini hak ediyor.
            Bu devletin aklına ve hafızasına ne oldu?
            Yıllardır ulaşımda işkence çeken bu şehir, adeta cezalandırılıyor. Ayıptır, yazıktır, günahtır.
            Nüfus kapasitesinin çok üzerinde, milli ekonomiye yaptığımız katkıdan dolayı mı suçluyuz.?
            Milli mücadelede verdiğimiz, destanlık mücadeleden dolayı mı suçluyuz.?
            Çıksın birisi ve bana bu soruların cevabını versin.
            Gördes’e futbol sahası yapıldı. Yüzme havuzu yapıldı. Millet bahçesi yapıldı. Ama Gördes’in yolu yok. Araç park edecek alanı yok. İçecek suyu yok. Öncelik millet bahçesi mi? Yüzme havuzu mu? Futbol sahası mı? Olmasın mı, olsun elbette.
            Ama önce yolun olsun, ilçelere ulaşımın olsun, çeşmeden içebilecek suyun olsun. İşkence çekmeden, aracını bırakabileceğin park yeri olsun.
            Bizim derdimiz bunlar. Göz boyama tesislerle, bu şehrin talihsizliğini kimse örtemez.
            Yazmaktan değil ama kahrolmaktan yoruldum.
            Gördes-Akhisar yolunda, işler bildiğiniz gibi abidik gubidik gidiyor.
            4 aydır oyalanıyoruz. İhaleyi alan firma ha geldi, ha gelecek diye bekliyoruz. Ramazan bayramı sonrası dediler geçti. Kurban sonrası dediler geçti. Siyasetçiler vaatleriyle umut verdi geçti.
            Duyduk ki bu firmadan işi almışlar, 22 Ağustos’ta başka firmaya vermişler.
            İşin kabulü, keşfi derken zaten kış gelecek. Yol hikâyesi bahara kalacak. Yani tam seçim zamanı. Birkaç makine çalışacak. Bakın yolu yapıyoruz denecek. 50 yıllık yol hikâyesine, bir yenisi eklenecek.
            Söyleyin Allah aşkına! Biz bu devlete ne yaptık. Hangi günahı işledik.
            Ne talihsiz Gördes’miş be…