Helal/Haram ve Günah/Sevap Cetveli
Diyanetin son zamanlardaki Cuma hutbeleri, ciddi tartışma konusu oldu. Giyim kuşam, miras, tatil, aile, kul hakkı gibi konular üzerine okunan hutbeler, hala konuşuluyor ve üzerinde tartışma yapılıyor.
Resmi bir devlet kuruluşu Diyanet. Bu yönüyle, dini konularda kendini otorite olarak kabul ediyor. Toplumda dini konulardaki yozlaşma ve çürüme, belli ki Diyaneti rahatsız etmiş durumda. Cuma hutbelerinde Müslümanları uyarıyor. Peki, nasıl? Helal /Haram ve Günah/ Sevap cetveliyle.
Bir işe yarıyor mu? Bence hiç yaramıyor. Kaç asrın çarpık din eğitimini, Diyanetin hala devam ettiriyor olması can sıkıcı. Nedir bu eğitim? Çocuklara elif ba öğreteceksin. Sureleri ezberlettireceksin. İlmihal bilgilerini vereceksin. Mesele tamamlanıyor.
Sonra hutbelerde, kafa ütüleyici bir üslupla konuşacaksın. Bolca meli ve malı ekli ifadeler. Lım ve limli fiillerle anlatım. Namazı kılalım, orucu tutalım. Kul hakkı yemeyelim, ahlaklı olalım gibi..
Bu metot, hayatın gerçeklerinden kopuktur. Ve böyle olduğu içinde başarılı olamıyor, problem çözemiyor. Niçin böyle söylüyorum? “Kur’an hayatın içine, olaylara ve insana inmiştir.” Bu gerçeklik, asırlarca hep göz ardı edilmiştir. Bu gerçeklik üzerine din eğitimi metodu geliştirilemediği için, ciddi ve baş edilmez sıkıntılar doğmuştur.
Allah dileseydi, kitabını helal/haram, günah/ sevap cetveli halinde tek kalemde Muhammed Aleyhisselama gönderirdi. O şanlı nebi, bu cetvele göre insanları uyarırdı. Ama öyle olmadı. 23 yıl boyunca, Arabistan yarımadasında bir hayat yaşandı.
Ticaret, faiz, kabilecilik, savaş, kadın, boşanma, miras, iftira, dedikodu, gıybet, içki, kumar, fal, giyim, hak ve hukuk, adalet, barış, antlaşma, put ve daha nicesi o hayatın içindeydi.
23 yıllık nübüvvet suresinde, neler yaşandı neler. Her bir duruma istinaden ayetler indi. İnsanlar uyarıldı, ikaz edildi ve yol yöntem gösterildi. Sırası geldi Muhammet Aleyhisselam, Allah tarafından sert biçimde tenkit edildi. Gelişmelere göre, bazı ayetler nesh edildi yani kaldırıldı. Yerine daha hayırlısı olan ayetler indirildi. Mesela, oruçla ilgili ayetler böyledir.
Özetle, Yüce Allah bir toplumun yaşam biçimini örnekleyerek, hükmünü ortaya koyuyordu. Bunu öğrenmeden ve anlamadan iman olmaz. Yaşananları ve inen ayetleri idrak etmeden şuur kazanılmaz. Kur’an anlatımıyla namazı anlatamazsan, insanlar namazdan uzaklaşır. Oruç böyledir, zekât böyledir. Sair hayatın içi böyledir.
Yıllardır Kur’an ve Din Fıtrat araştırmaları üzerine çalışıyorum. Zikrettiğim hakikat, beni derin düşüncelere ve tefekküre sevk etti. Böyle çalıştım ve Kur’an hakikati üzerine derinlik kazandım. Yaşanmışlıkları ve inen ayetleri ve beraberindeki hükümleri öğrendikçe, asırların çarpık din eğitiminin günümüzde bir işe yaramadığını gördüm.
Bu tespitimi örneklendirmek istiyorum.
Nübüvvetten çok önceydi. Mekke’de Kureyş ile Kurayzaoğulları arasında savaş çıktı. Tarihe Ficar harbi olarak geçti. Taraflar anlaşma yoluna gitti. Çünkü haram aylarında yapılan bu savaş, büyük tepki çekmişti. Mekke’nin ileri gelenleri toplantı düzenledi.
Toplantıya davet edilenler arasında, 15 yaşında bir genç vardı; Muhammed. 15 yaşında, sözüne ve görüşüne itibar edilen bir genç. Düşünebiliyor musunuz? Emin ve güvenilir. Emin ve itibar edilir.
Hatice, Mekke’nin varlıklı ve alımlı bir kadınıydı. Filistin’e büyük bir kervan düzenledi. Başında kim olacaktı? Sordu ve araştırdı; ‘Muhammed’ dediler. Malların dökümü yapıldı, fiyatları belirlendi. Muhammed’in alacağı ücret te.
Filistin pazarı, beklentinin çok üzerinde bereketli geçti. Muhammed malları, belirlenen fiyatın iki misline sattı. Dönüşünde, Hatice’ye kuruşu kuruşuna hesap verdi. Hatice bu eminliğe ve dürüstlüğe hayran kaldı. Muhammed’in alacağı ücretin iki katını, kendisine teslim etti. Kaç yaşındaydı Muhammed? Henüz 25 yaşında. Böylece, evliliğe giden muazzam bir izdivaç doğdu aralarında. Asırlarca din öğretisi diye bize, Muhammed’in okuma yazma ve hesap bilmediğini öğretmişlerdi.
Zeyd, bir kabile çekişmesinin sonucu, Mekke esir pazarına düştü. Hatice onu satın aldı ve Muhammed’in emrine verdi. Yıllar sonra, babası Zeyd’in adresini buldu. Yanında yüklü parayla Muhammed’in yanına geldi ve durumu anlattı. Sonra Zeyd’in görüşü soruldu. Şöyle dedi; “Babacığım! Muhammed bana öyle iyi, öyle iyi davranıyor ki onun yanında kalmayı tercih ederim.” Neticede öyle oldu. Babası hem hüzünlü ve hem mutlu olarak geri döndü.
O Muhammed, bugün Müslümanların hayatında var mı? Yok. Ne var? Sakalı, misvakı, şefaati, mucizeleri ve diğerleri. O Resul gibi emin ve güvenilir olmayan Müslümanlar, kandil gecelerinde lafta sakalını öpmek için sıraya giriyor ve gözyaşı döküyor.
Hz Aişe bir keresinde, Muhammet Aleyhisselam ile gazveye çıktı. Dönüş yolunda mola verildi. Kafile onu unutarak yola çıktı. Çok sonra unutulduğu anlaşıldı. Kafilenin ardından gelen Safvan, onu uyur halde buldu. Atına bindirip kafileye yetiştirdi. Fitne anında patladı. Ortalık toz dumandı. Aişe gittikçe zayıfladı. Muhammed Aleyhisselam tereddütler içinde kaldı. Müslümanlara görüş soruldu. Ayette nazil olmayınca, buhranlı günler birbiri ardınca geldi. Sahabenin kimisi bekleyelim dedi, kimisi Muhammedin Aişe’den ayrılmasını dile getirdi.
Sonra ilgili ayetler inmeye başladı. Durum anlaşıldı ve Şanlı Nebi rahatladı. Bakın o ayetlere; iftiranın, gıybetin ne yaman bir günahkârlık olduğunu görürsünüz. Ayrıca bir kadına ithamda bulunacaksanız, hangi kriterleri kullanacaksınız, hepsi ayetlerde var.
Bu olay, bir yaşanmışlıktı. Böylece kaldı mı? Elbette kalmadı. Sıffin savaşında Aişe, Muaviye’nin yanında yer aldı ve Hz. Ali’ye karşı savaştı. Peki neden? Hiç düşündünüz mü? Çünkü İfk yani iftira olayında Ali, sözle olmasa bile, Muhammed’in Aişe’yi boşamasını ima etmişti. Ayşe bunu kesinlikle unutmadı. Tarafını Muaviye’den yana aldı.
Hayat her yönüyle, tabii akışı içinde yaşanıyor ve şekilleniyor. Kur’an din olarak hükmünü tamamlıyor.
Nübüvvetin ilk yılları. Mekke’de müthiş bir içki tüketimi var. İlk Müslümanlar içkiye devam ediyor. Bir gün iki sahabe, aşırı derecede sarhoş oluyor. Biri diğerinin kafasını kemik parçasıyla yaralıyor. Bu olay üzerine, içki ve keyif verici maddelerin haram olduğuna dair ayetler iniyor.
Kız çocuklarının bir hükmünün olmadığı ve diri diri toprağa gömüldüğü bir zaman diliminde, Kur’an onları ayağa kaldırıyor. Mekke düzenini olabildiğince sarsıyor. Hiç yokken onlara, en az iki kişiyle şahitlik hakkı tanıyor. Miras hakkı veriyor. Evliliklerde kadına mehir hakkı getiriyor. Peki, ne kadar? İlgili ayetin ifadesiyle, kadın ne kadar isterse o kadar.
Abdullah İbni Mektum, ama ve Mekke’nin hanif Müslümanlarından. Muhammed’in tebliğini haber alıyor. Kâbe’de otururken, Muhammed’in orada olduğunu öğreniyor. Yanına gidip, Allah’ın dinini bana da tebliğ et diyecek. Bu arada Muhammed, Kâbe’de önde gelen müşrikleri fark ediyor. Onlara tebliğ gayretinde bulunuyor ve bu yüzden Abdullah’ı dinlemiyor.
Şak ardından, ayetler birbiri ardınca geliyor. O inanmıştı ve samimiydi. Niye ona yönelmedin diye sarsıcı uyarılar birbirini takip ediyor. Abese suresindeki ayetler, bu olayın sonucudur. Yine bir keresinde Şanlı nebi, müşrikler inanmıyor ve kendisini dinlemiyor diye buhrana düşüyor. İlgili ayet hemen geliyor; “inanmıyorlar diye kendini harap edeceksin…”
Din anlatmaktır, söylemektir. İnanıp inanmamaları seni ilgilendirmez. Niye namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, niye açık seçik giyiniyorsun diyemezsin. Sadece anlatacaksın.
Uhut’ta yaşanan bozgun neyin nesiydi? Kazanılacak ve stratejisi iyi belirlenmiş bir savaş nasıl kaybedildi. Kimisi müşrik ordusunun içinde kaybolup gitti, kimisi kaçtı. Kimisi hayatını kaybetti. Neden? Savaşın kaderini 50 kişilik okçu gurubu belirledi. Plana göre, çıkmayıp bekleyeceklerdi. Savaşı kazandık diyerek ganimete koşmak istediler. Komutanlarının talimatını dinlemediler. Neden? Ganimet için. Sonra Muhammed Aleyhisselama kafa tuttular; “Hani Allah bize zafer vaat etmişti. Biz niye yenildik.”
Günümüzün hayat şartlarına bakalım. Hızlı bir şehirleşme var. Mahalle kültürü yok olmuş. İnsanlar şehirlere akın etmiş. İş, aş ve eş kaygısı zirve yapmış. İlişkiler eskisi gibi değil artık. Toplumun yaşam standardı yukarılara tırmanmış. Talep yüksek. Teknolojik gelişmelere yetişmek mesele haline gelmiş. Dijital devrim baş döndürüyor. Altın, borsa, hisse senedi, faiz, kripto para bambaşka bir hikaye insanların hayatında.
Bu hayat akışı, bütün mukaddesleri eritiyor. Diyanetin pörsümüş din anlatımıyla, bunlara cevap veremezsiniz. Çünkü bugün din; sadece Cuma ve bayram namazıyla, kurbanda hayvan kesimiyle dar bir çerçeveye sıkışmış durumda.
Kul hakkı, hak ve hukuk, adalet, liyakat, ahlak kavramlarının halini anlatmaya lüzum görmüyorum.
“Dolayısıyla hayata, olaylara ve insana indirilen Kur’anı” rehber edinerek, yepyeni bir din öğretimine ihtiyacımız var. İmam Hatip açarak, dindar nesil gayretine düşmek, çocuklara elif ba ve birkaç sure ezberlettirmek asla din eğitimi değildir. Olmadığı da ortadadır. Helal/haram ve günah/sevap cetveli anlatmakla, günümüzün yozlaşmasına ve çürümesine asla çare bulamazsınız.
Bugün bu ülkede, Müslüman’ım diyen kaç kişi; “Muhammed Aleyhisselam gibi emin ve güvenilir ve sözüne ve vaadine sadık bir insanım” diyebilir?