Enflasyonu Önlemede Gördes Modeli

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

            Ülke olarak yaklaşık son 5 yıldır, bir enflasyon belası yaşıyoruz. Toplumsal dengeleri ve değerleri altüst eden bir bela bu. Sebepleri üzerine çok şeyler söylendi. Yazılmadık yazı, beyan edilmeyen görüş kalmadı. Ekonomi yönetiminin vaatleri, rakamları hep askıda kaldı. Öyle bir dert ki bünyeyi kemirmeye ve tahrip etmeye devam ediyor.
            İstihdam mı? Üretim mi? Tasarruf mu? Yatırım mı? Sermaye mi? Cari açık mı? Faiz mi? Döviz mi? Mali politikalar mı derdimiz. Ya da hepsi birden mi? Netice alınamıyorsa, bir yerde değil, birkaç yerde sorun var demektir.
            Enflasyonu önlemede, size “Gördes Modelini” anlatacağım. Bu hikâye, şehrin 1960–1990 yıllarına aittir. Ben anlatacağım, siz düşüneceksiniz ve elbette meselelere bakışınız değişecek.
            60’lı yılların başında, şehir yenisine taşınmış. 80 civarında köyü var. Nüfusu 46 bin. Ekonomisinin iki arteri var. Birisi tütüncülük, diğeri halıcılık. Her iki arter, devasa bir üretim ve istihdam kapasitesine sahip.
            Tütüncülük el işçiliğine dayalı olduğu için, geniş bir iş imkânı sağlıyor. Aşağı nahiye köyleri, üretimde liderlik yapıyor. Sonraki yıllarda, sera kurutmacılığı ile yukarı nahiye köyleri devreye giriyor. Şehir göçlerle henüz tanışmamış. Kapasitesinin üzerinde üretim yapıyor. Sındırgı, Simav ve Salihli’den yerli ameleler ve tütün ortakçıları geliyor.
            Ege tütüncülüğünün kalbi önce Akhisar’da, sonra Gördes’te atıyor. Unutamadığım 1990 yılı var. O yıl Akhisar’ın yıllık tütün üretimi 12 bin ton. Gördes’in üretimi ise 5 bin beş yüz ton. Bu elbette müthiş bir rakam. O yıl Ziraat Bankasın Zirai Krediler bölümünden, üreticiye 46 traktör çıkarılıyor.
            Tütünde Gördes, müthiş bir üretim çılgınlığı yaşıyor. Sarıaliler’de, Dereçiftlikte, Boyalı’da ve diğer köylerde üreticiler uyumamak ve sabaha kadar tütün kırmak için hap kullanıyor. Bu çılgınlık, aslında ciddi bir birikim sağlıyor. Bir yıllık tütün parasıyla, borçsuz harçsız düğün yapılıyor. Borçlanmadan, kredi almadan bir traktör sahibi olunabiliyor.
            Gördes’te evin reisi erkekler değil, kadınlardır. Her yılın tütün parasında mutlaka birkaç bilezik, birkaç sarı lira bozdurulur. Evlenecek oğlan için, kız için yatırım önceden yapılır. Her düğün yapan, o yıl 5 dönüm fazla tütün diker. Tütünden kazanılan fazla parayla ya tarla alınır, ya ev alınır ve mutlaka Reno marka bir araç alınır.
            Gördes’in o 30 yılında, tütüncülüğün sağladığı muazzam getiriler vardır. Şehrin ve insanının bugünkü vaziyetinde, o yılların izlerini görürsünüz.
            Ekonomideki ikinci arter halıcılıktır. Tütüncülük kadar istihdam sağlayan bir sanattır halıcılık. Kadınlar dokur, ücret alır. İlmesi, argacı, ipliği ayrı bir sektördür. İlmeyi boyayacak boyahaneler vardır. O yıllarda 6 boyahane vardı. Her birerinde 8–10 kişi çalışırdı.  Dokunan halı makasla kırpılır, satışa hazır hale getirilirdi. Bugün sayabildiğim, 12 kırkımcı vardı.
            Halı üretimi sadece şehir merkezinde değil, tüm köylerde yapılırdı. Anneler halı parasıyla, damla damla kızlarının çeyizliklerini hazırlardı. Bazı köylerimizde kadınlar, halı parasından eşlerinin cebine, her gün 10TL harçlık bırakırdı. Tütün tarlasından dönen kadınlar, bir haftada temizliğini yapar ve halı tezgâhının başına otururdu. Tüccarına gider ve avans alırdı. Bu parayla kışlık yakacak, giyecek ve yiyecek ihtiyaçlarını stoklardı.
            Kredisiz, faizsiz üretimin gücüydü bu.
            Başka, evet başkası da var. Palamut ve badem üretimi. Özellikle Deliler, Hürüler, Atalan bölgesinde hatırı sayılır palamut üretimi gerçekleştirilirdi. Salihli’deki Palamut fabrikasının ihtiyacını Gördes temin ederdi.
            Badem üretimi üst düzeyde idi. Gördes’in bütün bölgelerinde, binlerce badem ağacı vardı. Özellikle Kayacık, bu üretimde başı çekerdi. Hasatla birlikte, şehrin pazartesileri bambaşka olurdu. Çarşı merkezinde alıcılar sıraya girer, onlarca badem harmanı oluşurdu. Badem ek kazançtı, bereketti, üretici için artı paraydı.
            Ya çarşı? Müthiş bir hareketliliğe sahipti. Onlarca terzi, ayakkabı tamircisi, kalaycı, nalbant, tenekeci, keçeci, tarakçı, helvacı, lastikçi faaliyet gösterirdi. Her birinde, en az iki çırak çalışırdı.
            Hayvancılık, küçükbaş üzerineydi. Koyun ve keçi çobanlığı, bölgemizde nam salmıştı. Diyebilirim ki o yıllarda, bir köyde en az 10–15 sürü olurdu. Halıcılıkta koyun tüyü önemliydi. Yün iplikler, bu mübarek hayvanın sırtından temin edilirdi. Oğlak pazarı ayrıcalığa sahipti. Aydınlı celepler oğlak temini için, mal sahiplerine kapora verirdi.
            Üretim ve ticaretteki bu hareketliliğin, devasa sosyo-ekonomik temelleri de vardı. Gördes’te ciddi sayıda, köklü esnaf ve tüccar sınıfı oluşmuştu. Buna bugünkü tanımıyla, burjuvazi de diyebilirsiniz. Biraz ondan bahsetmek istiyorum.
            Bu sınıf üretimi ve gelişmeyi teşvik ediyor, ekonomik potansiyeli büyütüyordu. 60’lı yıllardı. Şehrin en zengin adamı Terzi Hasandı (Kabasakal). Ticarete yatkın gençleri teşvik eder, sermaye verirdi. Ne gibi mi?
            Dönemin genç şoförlerinden Kara Mehmet’i (Akka), Tayyarecinin Tarık’ı (Tuncay), Kafadar’ın Hüseyin’i (Kafadar) yanına çağırır ve nasihatlerde bulunur. Onlarla güzel bir anlaşma yapar. Her birinin altına sıfır kilometre İngiliz Commer marka kamyon çeker. Siz çalışacaksınız, kazancımız ortak olacak der. Bugün kimse bilmez ama şehrin kamyonculuk hikâyesi böyle başlar.
            Keza İnekçinin Hüseyin (Ulçay) benzer işleri yapar. Oğlu Hüsnü Ulçay, bu şehrin mektepli ve alaylı ilk iş adamıdır. Kim ne alacak, bu şehirde ilk önce ona danışırdı. Yatırım yapmak isteyenler, mutlaka onu dinlerdi. Ahmet Dedeler, çiftçiyi destekleme adına sayısız işler yapmıştır. Bugün hala anılır ve hatırlanır.
            Halı tüccarları, Gördes burjuvazisinin önemli isimleridir. Seyyarcılara kucak açıp teşvik ederler. Yüzlerce seyyarcı, Anadolu’yu arşınlayıp halı satar. Tüccarlar onlara büyük kolaylık sağlar. Malı sat, sonra öde diyerek, büyük bir ekonomik hareket gerçekleştirirler.
            Köklü esnaflar, adeta banka gibidir. Köylüler birikimlerini, onların kasasına emanete koyar. Ancak bu emanet kesinlikle harcanmaz. Şayet ihtiyaç duyulursa sahibine sorulur. İki üç ay için, bu parayı kullanabilir miyim diye sorar. İzin verilirse kullanır. Gün gelir, o köylünün fazla ihtiyacı olur. Esnaf gözünü kırpmadan verir.
            Köyde, kasabada, şehirde insanlar ihtiyaçlarını yardımlaşarak giderir. Paraysa para, altınsa altın ödünç verilir. Kimse duymaz ve bilmez. Aslında ilginç bir hikâyedir. Faize, krediye bulaşmadan oluşturulan, mükemmel bir sosyo-ekonomik düzendir.
            Özellikle oluşturulan toplumsal denetim mekanizmasına, bugün gıptayla bakılabilir. Bazı esnaf ve tüccarların ikinci kuşakları, çabuk zengin olma hevesine kapılır. Diğerleri bu durumu dikkatlice takip eder. İş vahim durumdaysa, o esnaf şöyle uyarılır: “Senin oğlan at üzerinde orak biçmeye başladı dikkat et.”
            Hemen her esnaf ve tüccar tedbirlidir. Yatırımları konusunda, zamanın ruhunu takip ederler. Yılın şartları iyi değilse, erteleme yoluna giderler. Mesela, bu yıl araç almayı düşündüler. Fakat piyasa şartları iyi gitmiyor. Hemen kararını verirler: “Seneye..” Kimse borç bulmaya çalışmaz, kredi kullanmayı aklına getirmez.
            Netice itibarıyla; 1960–1990 Gördes modelinde, kapasitenin üstünde üretim var. İstihdam, bir tek işsiz bulunmayacak seviyede. Çalışmak ve kazanmak arzusu sıra dışı. Tasarruf gücü, istenilen rakamın en az iki üç katı. Şehrin yıllık gayri safi milli hâsılası göz kamaştırıcı. Cari açık değil fazla veriyor.
            O yıllara ait unutamadığım bir hatıram var. AK Bank Gördes şube müdürü Gürcan Bey, çok iyi dostum ve komşumdu. Gördes, Ak Bankın 3. sınıf şubeleri arasındaymış. Ancak mevduat açısından ilk sıralarda olan bir şubeymiş. Gürcan Bey, bu durumu bana hararetle anlatmıştı. Genel Müdürlükten aramışlar. Sizin orada yurt dışında çalışan yok. Sanayi tesisiniz yok. Bu mevduat gücü nereden geliyor. Müdür Gürcan Bey, o yıl bu başarısından dolayı, Genel Müdürlük tarafından taltif edilmişti.
            Faizle kazanç yok. Hisse senedi, tahvil alayım, borsaya oynayayım, kripto peşinden koşayım, bankaya faize yatırayım ve keyfime bakayım sıradanlığı yok. Sermaye birikimi var. Şehir burjuvazisinin ticari hayatı hareketlendiren teşvikleri var. Sosyo-ekonomik dayanışması zirve yapmış, kuvvetli bir yapısı var.
            Eee o zaman, Gördes modelinde enflasyon olur mu? Tabiî ki olmaz.
            Bugün itibarıyla; nüfusuna ve imkânlarına rağmen üretim gücün yeterli mi? Değil.
            Yatırım gücün, yabancı sermayeye muhtaç mı? Muhtaç.
            İstihdamda raylar yerine oturdu mu? Oturmadı.
            Çok çalışıp, az uyuyacağız ve kalkınacağız felsefesi geçerli mi? Değil.
            Toplumun tasarruf rakamları yerlerde sürünüyor mu? Sürünüyor.
            Faiz ve altınla borçlanıyor musun? Borçlanıyorsun
            Yatırımlarda imkân ve şartlara göre planlama yapıp, ‘seneye’ diyebiliyor musun? Hayır.
            85 milyonluk ülkede, 21,7 milyon kişi devletten maaş alır hale gelmiş. Her 4 haneden birisi, devletten maaş alıyor. Almanya’da memur sayısı 2,5 milyon, bizde 3,5 milyon. Bu şartlarda, bütçen her daim açık verir mi? Verir
            Sosyal Güvenlik sisteminin içi dışına çıkmış. Aktüeryal denge alt üst olmuş. Sistemin yürümesi için, bütçenin ciddi bir rakamı oraya ayrılıyor mu? Ayrılıyor.
Eee haliyle soruyor insan kendine. Bu şartlarda enflasyon nasıl düşer??