Kayseri Gezi Notları-I
Geçen yılki Güney Sibirya gezisinde birlikte olduğumuz Yaşar beyin ısrarlı davetleri üzerine birkaç gün için Kayseri’ye gitmeye karar veriyoruz eşimle. Gitmeden önce kaynaklara göz atıyorum. Kayseri adı, tarih içinde birkaç evre geçirmiş. Bugünkü adın kökeni "Caesarea" (Sezariye)'ye dayanıyor. Antik çağda (ilk çağ) Kayseri'nin bulunduğu yerde Mazaka adlı bir şehir vardır ve burası Kapadokya Krallığı’nın başkentidir. Roma İmparatoru Tiberius döneminde (MS.1. yüzyıl) Mazaka, Roma’ya sadakat gösterdiği için imparatora ithafen "Caesarea" (Kayser’in şehri) adını alır. Bu ad zamanla; Sezariye →Kayseriye →Kayseri şeklini almıştır.
ŞEHRE VARIŞ VE İLK İNTİBALAR
22 Temmuz 2025 Salı günü, Pegasus, Airbus A320 ile İzmir Adnan Menderes'ten doğrudan uçuş, 06.10'da hareket; 07.30'de tam zamanında Kayseri Hava Limanına iniş. Hava açık güneşli. Havalimanının sivil tarafının karşısında onlarca devasa askeri nakliye uçakları belli arayla yan yana dizilmiş, sıralanmışlar. Orası Kayseri 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı. Sivil Hava limanı kısmı da oldukça büyük.
Kayseri çok geniş bir düzlüğe kurulu. Güney ve güneybatıda şehre bitişik orta büyüklükte iki dağ; yakındaki Ali dağı volkanik olduğu tepesindeki düzgün kavisli çukurluktan anlaşılıyor. Uzak arka planda Temmuz sonlarında bile kuzey yüzünde kar veya buzul görülen bir yüce dağ; Erciyes dağı da sönmüş volkanik bir dağ. Orta Anadolu’nun en yüksek yeri. 20-30 milyon yıl önce bölge bir deniz ve yerküredeki çatlaklardan çıkan lavların soğuması ile çok uzun yıllarda oluşmuş. Erciyes’in en son MÖ. 253 yılında lav püskürdüğü düşünülüyor. Batıda, çatallı görünümü ile Yılanlı dağı. Düz olan şehir gün ortasında sıcak. Misafir olduğumuz ev, şehrin doğusunda, şehre hâkim bir tepede; güzel, şehir ve Erciyes manzaralı, gündüz dahi hafif serinleten rüzgârı var.
Havalimanı büyük ve çok sayıda yolcu uçağı var. 07.30'da indiğimiz hava limanından bizi melez (hibrit) aracı ile alan Yaşar beye yol üzerinde, “Kayseri'de belediyecilik nasıl” diyorum. İyi diyorlar, dedikten sonra ekliyor; Kayseri bölgenin Paris'idir. Çevre illerin bazı büyük ilçeleri idari konular dışında, ticari işlerini Kayseri'den sağlarlar.
Hangileri diyorum. Sarkışla(Sivas) Boğazlıyan (Yozgat), Afşin ve Elbistan (K.Maraş) Ürgüp ve Avanos (Nevşehir) diyor. Devam ediyor: “Etraftaki illerin birçoğundan buraya transit yolcu gelir. Çünkü burada Türkiye’nin her yerine her gün uçak vardır. Bozok yaylasına (Kapadokya) bile gelenler Kayseri üzerinden gelir, giderler. Diğer illere ise haftada bir veya iki gün uçuş vardır. 20 yıl kadar önce oğlum asker olduğu için Diyarbakır'a gitmiştik. Gece şehir nasıldır diye otelden 23.00 gibi çıktım. Temizlik işçileri şehri harıl harıl temizliyorlar. Fakat sabah 11.00 gibi ise aynı bölge, bir haftadır temizlenmemiş gibiydi. Kayseri ve Ankara bu yönüyle farklıdırlar. Halk şehre sahip çıkıyor, temiz tutuyor.”
MİMAR SİNAN KASABASI
Havalimanı ile konuk olduğumuz evin bulunduğu bölge uzak değil. Mimar Sinan kasabası imiş buranın adı, şimdi mahalle olmuş. Şehrin doğu kenarının dışına düşüyor ve Malatya, Maraş Van istikametine giden yol da önünden geçiyor. Mimar Sinan mahallesi şehre hakim bir yükseklikte. Dolayısıyla az sayıda da olsa buralara ev yapan şehirliler de varmış. Varlıklı kesimin villaları Erciyes dağı eteklerinde yer alıyor. Şehrin bu bölgesi Büyükşehirlerden sonra köy ve köylülük, kimlik anlamında sanki rütbesi düşürülmüş yerler ve nitelikler gibi oldular. İdari müstakillikleri kalktı. Köy meralarına, suyuna bile belediyelerce el kondu. Hali vakti uygun olanlar buralardan arsa, arazi alıp yazlık yapıyor ama tarım yapmıyorlar. Zevkine. Şehrin bir mahallesinde hayvan beslenmez. Koku yapıyor diye bir komşu şikâyetçi olsa, işlem yapılır. Böyle olunca köylüler de şehre, varoşlara geliyor.
YERLEŞTİK
Eve eşyalarınızı koyduk. Üst katta bize tahsisli bir oda. Bina çok yeni. Buraya taşınalı daha bir hafta olmuş. Bazı işler tamamlanmamış bile. Yerleşmişler ama eksikleri kapatmaya çalışıyorlar. Evin hanımı Fatma hanım bizi güler yüzle karşılıyor. Bir kere söyleyeyim; Kayseri'de kilolu hanımlarla karşılaşmaya daha hava limanından itibaren başladık. Ama Fatma hanım minyon, hareketli, zeki, idealist bir iş kadını. Birazdan işine gidecek. Yedi katlı bir gelinlik atölyesi ve mağazasını işletiyor. Paris'te bile bir gelinlik mağazaları var. Yanında birçok kişi çalıştırıyor. Ama çalışacak terzi bulamamaktan yakınıyor. “Yaşar bey sizlerden sitayişle çok bahsetti, sizi gıyabınızda tanıyorum” diyor. Birazdan o işi için evden çıkıyor, biz de Yaşar beyle yakındaki Emre Taş İşletmesine gidiyoruz. Kahvaltıdan sonra eve dönüp 14.30'a kadar dinleniyor, tekrar Emre Taş'a dönüyoruz.
evletten kiraladıkları özel taş ocaklarını işletiyor, burada belli ebatlarda kesip pazarlıyorlar. Her taş farklı kimyevi maddelerden oluşuyor ve yapı malzemesi olarak görünüş, renk, estetik, ısı geçirgenliği farklı maddeler aslında. Taş ocakları sanılanın aksine mıcır üretmiyor, böyle ürünler de çıkarıyor.
BEN NE OLMALIYIM?
Yaşar beyi geçen yılki Güney Sibirya gezimizde tanımıştık. Emniyet geçmişi var. Daha Kelkit'te (Gümüşhane) polis memuru iken, arayış içindedir. "Ben ne olmalıyım?" diye düşünür. Sonra karar verir. On yıl içinde;
1. 2 bin kitap okumalıyım.
2. Bir üniversite bitirmeliyim, der ve ortaokul mezunu olarak polis olduğu için 1980'de açık liseyi, sonra da açık öğretimde üniversiteyi bitirir.
3. Ekonomik olarak meşru zeminde nasıl güçlenebilirim, diye kafa yorar.
4. Polis olarak devam mı etmeliyim, kararsızlığı yaşarken girdiği komiserlik imtihanını kazanır ve komiser olur. Devam eder. Mesleğinin son 12 yılını Ankara’da EGM’de geçirir ve müdür olma döneminde, müdürlüğün kendisi için maddi ve manevi tatmin edici olmadığını düşünerek emekliliğini ister.
Anlatmaya devam ediyor: Kendime müstakil bir iş ararken taş sektörünün farkına varıp küçük bir işletme kurdum. Bu arada taş numuneleri ile il il dolaşıp taş işi yapanlara, "Bak ben bu taşı üretiyorum. Numune bu, adresim bu" deyip ayrılıyorum. Zamanla sektörde tanındım. O sıralar ilk eşimden ayrıldım, bu işe yoğun emek veriyorum gece gündüz. Az emekle çok konfor arayanlara inat, üretiyorum. Şansa inanmıyorum. Akıl ve çok çalışmaya inanıyorum, diye ekliyor. Evlendiği Fatma hanım da kendi işini kurmuş çok çalışkan bir insan. Birbirlerine denk düşmüşler ve birbirlerini iyi anlıyorlar.
EMRE TAŞ İŞLETMESİ
Oğlunun adını vermiş Yaşar bey buraya. Adını koyarken Yunus Emre'yi düşünerek verdim diyor ve ekliyor; Yunus'a çok benzer, huyu, mizacı, insanlığı. Sevindim. Çocuklarınıza güzel isimler verin, ölçüsünü hatırladım. Her gün değişik eğitim, kültür ve anlayıştaki aile örnekleri ile karşılaşıyoruz hekim olarak. Çocuklarına güzel isimler veren aileler olduğu gibi, anlamı ne olduğu bilinmeyen, tuhaf, yerleşik olmayan moda adlar ile de karşılaşıyoruz: Helen gibi, Esila gibi, Ecmain gibi.
Emre Taş'ın idari binası iki katlı tarihî bir bina görünümünde. Kayseri lisesinin arkasında, eski bir yarı yıkık taş bir bina vardı. Şimdi yok. Vakti zamanında onun resimlerini çektirmiştim. Arşivden çıkardık; mimara gösterdim. Bunu istiyorum dedim. Resmindeki o yapı burada tekrar canlandı, diyor. Bu arada, zemin kattan üst kata çıkan merdivene yakın soba borusunun 4-5 misli çapında ve bilinen soba boruları renginde, aşağıdan yukarı çıkan yuvarlak bir yapı görüyor, bu nedir diye soruyoruz. Diyor ki; bu bir çeşit soba borusu. Nasıl yani sorumuza; binayı kaloriferle ısıtıyoruz. Günde 8-10 torba kömür gidiyordu. Eski evlerimizdeki soba tecrübesini hatırladık. Borular odada ne kadar uzun olur ise, ısı o kadar evin içerisinde kalır. Biz de kalorifer sisteminin sıcak baca gazlarını, açtırdığımız deliklerden geçirilen özel geniş bu boru ile binanın ortasından bacaya ulaştırdık. Geniş boru adeta bir soba haline geldi. Kalorifer petekleri zaten var. Bacaya giden sıcak gazlarla ısınmamız hem arttı hem de ucuzladı. Şimdi sadece iki torba kömür ile soğuk kış günlerinde her yeri pek güzel ısıtıyoruz, diyor. Bu akla şapka çıkarılır.
ÇALIŞMA ODASI
Yaşar beyin ikinci katta bir çalışma odası var. Duvarlar okunup numaralanmış Türk tarihi, Edebiyatı, kültürü, dili üzerine kitaplarla dolu. Hemen her gün 6-8 saat okuyan yazan bir insan. Eşim siz bu birikiminizle bir Profesör ayarındasınız diyor Yaşar beye. İltifat değil, gerçek. Okuduğu kitaplarda çıkardığı özet ve önemli paragrafları kâğıtlara yazıp kitabın arasına koymuş. Sonra da 12 yıl yanında çalıştırdığı bir sekreterine bu notları bilgisayara geçirtmiş. Kitap yazarken kolaylık olsun diye. Son iki yıldır sekreteri işten ayrıldığı için, deftere yazıyorum artık diyor. Öğrenme yazarken pekişiyor da.
Evinin dış yüzünün traverten olduğunu söylemişti daha önce. Traverten, özellikle sıcak su kaynaklarının olduğu bölgelerde, kalsiyum karbonat çökelmesiyle oluşan doğal kireç taşıdır. Pamukkale travertenleri bu yapıya en bilinen örnektir. Bu madde ısı geçirmez. İçinde mikrop bile barınamaz, çünkü oluşurken o ısıda içinde organik madde kalmaz. Arada 150 bara dayanıklı 8 cm taş yünü, en içten ise doğal briket var diyor. Yalıtım harika.
BEDRETTİN DALAN
“2007'de arsa aldım. Bu tesisi 7-8 yılda kademe kademe kurdum. Bu gün 300 milyona tekrar kuramam. O parayı bulamam, çünkü..” diyor ve Bedrettin Dalan'ı anlatıyor: “Onunla temasım hayatımı değiştirdi” diyor. “ Bir gün Bedrettin beyin Yeditepe Üniversitesi için büyük bir inşaat yaptıracağını, binaların granitle kaplanacağını duydum. İstanbul 'a gittim, Dalan'la görüşmek için. Yerlerini buldum ama Dalan'a ulaşmak ne mümkün. Neyse, projede görevli bir mimarı buldum, beni dinledi. Granit ısı geçirir, işlenmesi zor ve pahalıdır. Benim elimde bu bazalt taşlardan var. Isıyı geçirmez, daha da ucuzdur dedim. Israrcıydım. Mimar Dalan'la konuşmuş, gelsin demiş. Gittim, anlattım. Numuneleri gösterdim. Bize bir yıl sonra öğretime açılacak okul için 100 bin metrekare taş lazım. Senin bu makinelerle bu iş olmaz dedi. Ben de olur dedim. Nasıl dedi. Sizde para var bende de taş ve emek var. Bana 3 milyon TL peşin para verin, makinelerimi alayım, gece gündüz çalışır, taşları temin ederim dedim. Benim emniyet kökenli oluşum, ısrarlı ve güven verişim neticesinde yetkililerine talimat verdi. Bu beye şu kadar ödeme yapın dedi. Personeli de şaşkın. Dalan bey hiç yaş tahtaya basmaz, böyle bir ödeme yapmazdı deyip işlemleri yaptılar. Ödediler.
Hemen tezgâhları, iş makinalarını, vinçleri aldım, işçi buldum. Gece gündüz çalışıyorum. İşyerinde yatıp kalkıyorum. Azimliyim. Süre yönünden zorlandım. Baktım olmayacak. Kayaları Ünye'deki bir taşçıya gönderip kestirdim. Yüzde 30 kendi iş yerimde, kalanı Ünye'de hazır oldu. Zamanında halloldu, az kârım oldu ama araç donanımım kuruldu ve işletme genişledi.”