Basın Dünyamızın Son Elli Yılı ve 31.Yılında Gördes Gazetesi

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

Çocukluk ve gençlik yıllarımız (60'lı, 70'li yıllar), millet olarak ahlâkî ve kültürel erozyona uğradığımız, çok çetin ve karmaşık yıllardı. Koskoca aydınlarımız(!), Türklüğünden ve Müslümanlığından utanır, milli kültürünü hor görür, başta Yunan Kültürü olmak üzere Batı Kültürü'nü ise öve öve bitiremezlerdi. Sahip olduğumuz inanç ve değerlerimiz, maalesef ilerici ve modernist olduklarını iddia eden sanatçılarımız tarafından alaya alınır ve eğlence konusu yapılırdı. Basın ve sanat dünyamız, tamamen bu entel anlayışın hegemonyası altındaydı. Kendi inanç ve değerlerimize yakın bir sanatçı, bir öğretmen ya da bir gazeteci gördüğümüzde sanki dünyalar bizim olurdu.
Büyüklerimiz bize sürekli; ' Evlâdım okuyun, bizim gibi ırgat olmayın, memur olun, amir olun.' tavsiyesinde bulunurlardı. Gördes'in çocukları olarak okumaktan başka çaremiz yoktu. Aksi takdirde; erkekler tarlaya, kızlar halıya mahkûmdu.
Biz ise; okuyup hayatımızı kurtarmak için bir meslek edinmenin yanında, aldığımız dinî ve millî terbiye gereği eğitimde, adalette, siyasette, basın ve sanatta entellerin yanında bizim de var olduğumuzu göstermek ve bizden sonrakilere moral ve çığır oluşturabilecek isabetli meslekleri tercih ederek, ülkemizin gerçek manâda kalkınabilmesini sağlamak düşünce ve azmiyle, büyüklerimizin bu arzuları istikametinde kendimizi yetiştirmeye çalışırdık. Bunun için de çok okur, çok çalışır, çok araştırırdık. Gazete, dergi ve kitapların bizim hayatımızda çok önemli yeri vardı.
Gazete ile çok küçük yaşlarda tanışmıştım. Henüz 5-6 yaşlarındayken, rahmetli babam herhalde abone idi ki; her akşam cebinde bir Tercüman Gazetesi ile gelirdi evimize. Okumayı henüz bilmediğim o yıllarda, özellikle gazetede ilgimi çeken iki nokta vardı. Birincisi; gazetenin başlığı yanında dalgalanan al bayrağımız, ikincisi de; anahtar deliği başlıklı mini sütun. Saatlerce gazeteyi evirir çevirir, küçücük kafamla bu sütunun esrarını çözmeye çalışırdım. O yıllarda, rahmetli Adnan Menderes sevgisi ve 27 Mayıs İhtilali'ne olan tepki, Tercüman Gazetesi'nin tirajında bir patlama yapmış olacak ki; birçok evde bu gazeteyi görürdüm.
Tıraş olmak için rahmetli dayımın (Berber Hacı) dükkânına her gittiğimde ise, rengârenk, çeşit çeşit gazetelerle karşılaşırdım. Bunlardan, özellikle baş sayfasında yine bayrağımızın dalgalandığı ve son sayfasında Basri ve Bizimkiler gibi birçok karikatürler olan Hürriyet Gazetesi ile adı ruhumu okşayan Günaydın ve Kelebek gibi gazeteleri incelemekten büyük zevk alırdım.
Büyüyüp lise çağına geldiğimde birçok yeni gazeteyle tanışmaya başlamıştım. O yıllarda, daha çok memur kesiminin okuduğu ve ilçemizde ciddi aboneye sahip iki gazete daha vardı. Cumhuriyet Gazetesi; kırmızı başlığı ve boyasız, sade baskısı ve muhtevasıyla hoşuma giderdi. Ancak karikatürlerini beğenmezdim. Milliyet'te öyle; baş sayfası hafif renklendirilmiş olsa da genel olarak sade, haber ve fikir ağırlıklı, magazine yer vermeyen ciddi bir gazete idi. Ancak, bu iki gazete ile fikirlerimiz uyuşmadığından adları çok hoşuma gitse de uzak dururdum. Ama yine de fırsat buldukça okur, savunduğu fikir ve görüşleri anlamaya çalışırdım.
Küçüklüğümün sırlı dünyası Tercüman Gazetesi ise, severek okuduğum bir gazete durumundaydı. Birçok gazete arasında Tercüman, bana daha sıcak ve samimi gelirdi.  Çünkü bizim değerlerimizle alay etmez, dinimize ve kültürümüze sahip çıkardı. Hele köşe yazarları; Günışığında adlı köşesinde Ahmet Kabaklı (Allah rahmet eylesin) büyük bir zevkle okuduğumuz çok değerli bir kalemdi. Onu, Ergun Göze ve Rauf Tamer takip ederdi. Hele Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ın anlatıldığı resimli roman köşesi beni çok cezbederdi. Sonraları diğer gazeteler gibi renklendi Tercüman'da. Bir de İnci adlı ilave gazete vermeye başladı. Biraz magazine ağırlık verse de diğer boyalı basına nazaran farklı çizgisini devam ettirdi.
 Yaşımız ilerledikçe yeni arayışlara girişmiştik. Derken, 1975 senesinde Lise ikinci sınıfta okurken yeni bir gazete ile tanıştım; MİLLET. Başlığı bayrak kırmızısı, sade, siyah beyaz bir gazete idi bu ve başlığının yanında yine ay yıldızlı bayrağımız dalgalanıyordu.  MİLLET gazetesini görür görmez kanım ısındı ve hemen abone oldum. İlçemizdeki birkaç aboneden birisi bendim. Her gün okul çıkışı büyük yokuştan heyecanla iner, Gazete Bayii önünde uzayıp giden kuyruğa ben de dâhil olur ve büyük bir sabırla beklerdim gazeteme kavuşmak için. Sıra bana geldiğinde, küçük pencereden telaşlı yüzünü görebildiğim Necmi Abi (Kaya) beni görür görmez; ' Kâzım buyur MİLLET 'ini!' diyerek gülümseyip gazetemi uzatırdı. Allah rahmet eylesin.
Uzun süre MİLLET Gazetesi'ne devam ettim. Onca dersin arasında, 20 sayfalık ve her sayfası dolu dolu olan gazetemi sindire sindire okumanın keyfini yaşardım. Adeta didik didik ederdim sayfalarını.
O yıllarda tanıdığım ve zaman zaman okuduğum iki gazete daha vardı; Bizim Anadolu ve Ortadoğu.
1976 yılında liseyi bitirip, üniversite tahsilim için gittiğim İstanbul'da okuma azmimi daha da artıran pırıl pırıl, dolu dolu ,başlığının yanında bir bayrak değil sıra sıra üç bayrağımızın dalgalandığı, siyah beyaz yeni bir gazeteyle daha tanıştım. Bu gazete, üniversite dönemim boyunca elimden düşürmeyeceğim HERGÜN Gazetesi idi. Dört yıl boyunca vefalı bir dost ve iyi bir mürşit olarak daima beraber olduğumuz bu gazeteyi sonraki yıllarda çok aradım.
Üniversite yıllarımda bir gazete ile daha tanıştım. Baskısı ve muhtevası zayıf olmasına rağmen ismi ve isminin yanında yer alan al bayrağımız ile hemen ısınıverdiğim bir gazete idi bu; Türkiye Gazetesi. Fakat Türkiye Gazetesi farklı yol ve yöntem uygulayan bir gazete idi. Bayilerde bulamazdık. Vapur iskelelerinde, İstasyonlarda ve otogarlarda koltuğunun altında gazetelerle sessizce dolaşan çocuklar dağıtırdı bu gazeteyi. Otobüse veya gemiye bindiğimizde alnımıza dayanan bir gazeteyle irkilir, gazeteyi uzatan çocuk hiç konuşmadan yüzümüze öylece bakardı. Çok ucuz bir gazeteydi. Buna rağmen çoğu kimse almaz, ilgilenmezdi. Adı ve bayrağı hoşuma gittiği için ben alırdım. 25 kuruş, öğrenci olarak bütçemi de pek sarsmazdı. Ancak, 1980 sonrası iyi bir çıkış yaptı Türkiye Gazetesi. Kaliteli, dolu dolu bir gazete oldu. Tirajı hızla arttı. Sabahın erken saatlerinde evlerimize kadar getirir, usulca bırakıp giderlerdi. Abone olup uzun süre alıp okuduk. Bir çok da ansiklopedimiz oldu. Bu arada Üniversiteyi bitirip kutsal meslek hayatımıza başlamıştık.
Sonra o da yetmemeye başladı. İyice renklenmiş, değişmeye başlamıştı. MİLLET ve HERGÜN gazetelerinin özlemini çekiyorduk. Teselli olarak Yeni Düşünce Gazetesi yayınlanmaya başlandı. Alıp zevkle okuyorduk. Kalemler bize yabancı değildi. Ancak haftada bir gün yayınlanıyordu. Nihayet 1985 yılında, sessiz sedasız bir gazete daha yayın hayatına başladı. Yine kırmızı başlığı ama yanında Türk Bayrağı yerine kum saati bulunan siyah beyaz sade bir gazete idi bu; Zaman. Eski gazetelerimizi çağrıştırdığı için ilgimizi çekti ve okumaya başladık. Sonra sayfa sayısı arttı muhtevası zenginleşti. Kampanyalar yapmaya başladı. Ciltler dolusu kıymetli eserler vererek evlerde kütüphaneler kurdu.  Abone olup uzun süre okuduk bu gazeteyi. Tirajı bir milyonu aştı. Sonra nerden icap ettiyse bir revizyona girdi. Başlığını mavi renkte büyük harflerle ZAMAN olarak değiştirdi. Yazar kadrosu değişti, sayfa sayısı arttı. Sayfalar resimle doldu. Öyle ki; küçücük bir köşe de verilebilecek resimler yarım sayfa ya da tam sayfa verilmeye başlandı. Gazete baştan sona renklendi. Böylece, bu gazete de benim için cazibesini kaybetmişti.
Bu arada Basın Dünyamıza birçok yeni gazete dolmuştu; rengârenk, çeşit çeşit. Akşam, Sabah, Güneş, Star, Posta, Gözcü, Sözcü, Takvim, Akit, Vakit, Yeni Haber, Yeni Şafak, Bugün, Birgün, Vatan, Haber Türk, Yeniçağ, Vahdet, Yeni Mesaj, Yeni Asya, Aydınlık vs.
Bu gazetelerin birçoğunun ardında ya bir holding, ya bir cemaat ya da bir parti vardı ve hepsi de bağlı bulundukları kişi ya da kuruluşların görüşleri doğrultusunda yayın yapıyorlardı. Tarafsız, objektif yayın yapan gazete kalmamıştı. 1980 öncesi gazeteleri arar olmuştuk.
Lise yıllarında bir süre gazete muhabirliği tecrübem de olmuştu. Tercüman Gazetesi'nin Gördes muhabirliğini yapmıştım. İstanbul'da kaldığımız öğrenci yurdu Tercüman tesislerinin hemen yanında olduğu için, küçük yaşlardan beri aşina olduğum ve sevdiğim bu gazeteyi, yurtta kaldığımız iki yıl boyunca bir gün önceden hem de bedava okuma fırsatını bulmuştuk. O yıllarda gazeteler, bir gün önce ikindi vaktine doğru baskıdan çıkar hemen satışa sunulurdu. Halka ve olaylara Tercüman bize böyle bir jestte bulunmuştu. Komşuluk hakkı olarak düşünmüş olacaklar ki. Öğrenciye bedava. Her akşamüstü okul çıkışı yurda dönerken çoğu zaman yurt otobüsüne binmeyip Tercüman Tesislerinin yönünden gelebilmek için Topkapı Sağmalcılar minibüslerine biner Londra Asfaltı'nın üstündeki Cevizlibağ üst geçidindeki durakta inerek karşıya geçer, Tercüman Tesislerinin bekçi kulübesinin önünde yeni baskıdan çıkmış, mis gibi kokan taze gazete yığınının içinden gazetemizi çeker alır, okuya okuya yurda doğru giderken yarınki haberleri bugünden okumanın keyfini yaşardık. Gazetenin başlığının altında şöyle bir slogan yer alırdı. 'Güneş her gün yeniden doğar, Her sabah taze bir başlangıçtır.'
1985 Ağustos'unda, ilçemiz ufkunda büyük bir pırıltıyla doğan güneş, tam 30 senedir şirin beldemizi aydınlatıyor. Güneş her hafta yeniden doğuyor, her hafta taze bir başlangıç oluyor. Dile kolay 30 yıl. Bu süre zarfında birçok ulusal gazete yayın hayatına başladı ama bugün onlardan eser bile yok.  Gençlik yıllarımızı süsleyen Tercüman Gazetesi bile bugün artık yok.
70'li yıllarda, bugün Yağcıoğlu Eczanesi'nin bulunduğu yerde kitap ve kırtasiye dükkânı bulunan rahmetli Mehmet Amca (Menteş) tarafından bir gazete çıkarılıyordu. O da haftalık bir gazete idi ve adı Gördes'ti. Ancak tek yaprak yani iki sayfa olarak yayınlandığını hatırlıyorum. O günün şartlarında mütevazı ve güzel bir hizmetti. Ancak pek uzun soluklu olamamıştı.
Yine 70'li yıllarda tanıdığım, bana yepyeni ufuklar açan ve okumayı sevdiren Türkiye Sevdalısı bir insan; Ahmet İnce. Çok okuyan ve okuduklarıyla etrafını aydınlatan, konuşan, yazan Gördes'imizin sahip olduğu nadide değerlerden. Bu değerli düşünce ve gönül adamı, birçok badirelerle dolu öğrencilik hayatından sonra döndüğü Gördes'imize kazandırdığı birçok değerler yanında, 31 yıllık emeğinin ürünü olan bağımsız, tarafsız, objektif yayın yapan Gördes Gazetesi ile ne kadar gurur duysa azdır. Onun Türkiye Sevdası kadar Gördes Sevdalısı bir yürek taşıması, şirin ilçemiz Gördes için bir kazançtır. Açtığı çığır ve omuzlarında yükselttiği bu muhteşem eser, onun yönetiminde oğlu Ali Taha İnce'nin teknik desteği, muhabir Zafer Ceylan'ın gayreti ve gittikçe güçlenen yazar kadrosuyla, Gördes'imizin üstünde daha nice yıllar bir güneş gibi parlayacak ve her hafta taze bir başlangıç olmaya devam edecektir.'