Anılarım-149

Doç.Dr.İbrahim KOÇ 49ibkoc@gmail.com

             ESMAHAN HANIM’IN HÜZÜNLÜ SONU
Değerli okurlarım, bundan yaklaşık yetmiş yıl önce yaşanan acıklı bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Üvey Amcamın başından geçen bir olaydır. Ben o zamanlar tahminen beş ya da altı yaşlarındaydım. Olayı hayal meyal anımsıyorum. Bu olayın canlı tanığı olan ve hikâyeyi baştan sona yaşayan amcamdan öğrenerek yazmak istedim. Bir gün kağıdımı ve kalemimi alıp amcamın yanına gittim. O söyledi ben yazdım ve aşağıdaki hikâye ortaya çıktı. Yeni kuşakların o günkü koşulları öğrenmesi açısından yararlıdır diye düşünüyorum. Esmahan ninem benim çocukluk anılarımda “Nine Bunu Da At” başlığı altında anlattığım hikâyede adı geçen ninemdir.
Esmahan (Isman) Hanım, dedemin ikinci eşi babamın üvey annesidir. Kendisi Isman diye anılırdı.  Amcam Ahmet Koç’un annesidir. Yıl 1954-55 mevsimlerden yaz sonlarıdır. Amcam Ahmet Koç tahmini 18 yaş civarındadır. Dedem Mehmet Koç ölmüş amcam annesi Esmahan hanımla ana oğul birlikte yaşamaktadırlar. Amcam bir veya bir buçuk yıl sonra askere gidecektir. Köydeki evleri toprakla örtülüdür. Benim çocukluğumda köydeki evlerin büyük çoğunluğu toprakla örtülüydü. Evin üstündeki bu kısma dam başı derdik. Kış günlerinde dam başı akmaktadır.
Kış günlerinde, sık sık dam baş üzerine çıkarak ağır yuvarlak taşı dam başın her tarafında dolaştırarak dam baş toprağını sıkıştırmak gerekmektedir. Eğer bu yapılmazsa toprak kabarıp arasından sızan su damlaları evin içine akmaktadır. Bu taşın dam başta dolaştırılması güç kuvvet istediği gibi dikkatli olmayı da gerektirmektedir. Amcam bütün bunları düşünerek “Ben askere gidersem annem bu işleri yalnız başına yapamaz. Onun için dam başı kaldırıp bir an önce kiremitli çatı yaptırmalıyım diye düşünür. Ayrıca hayat kısmına isabet eden dam başı aşağıya doğru çökmek üzeredir. Onun için elini çabuk tutmalıdır.
Ana oğul akşamdan konuşurlar ve ertesi gün Kiremit ocağına giderek kiremitleri öküz arabası ile gidip iki üç seferde köye getirmeye karar vermişlerdir. Hatip oğulları, köye dört kilometre uzaklıkta hem un değirmeni işletmektedir hem de yazları kiremit imal etmektedirler. Amcam kendileri ile konuştuğunda “killi toprak azaldı elini çabuk tut” demişler. Amcam da hemen kiremit parasını ödemiş. Sabah olduğunda Esmahan Hanım “Oğlum eşekle ben de seninle birlikte kiremit almaya geleyim faydam olur” demiş. Amcam ise “Gerek yok ana sen gelme ben hallederim” demiş.
Sabahleyin, amcam öküzleri arabaya koşarak kiremit ocağına doğru yola çıkmış. Yolda giderken kağnı arabasının tekerlek demirlerinin gevşediğini fark etmiş. Bunu fark ettikten sonra kendi kendine “Bu haliyle bu kağnı arabası ile kiremitleri taşıyamam, demir tekerlekten çıkarsa tekerleğin ahşap kısımları dağılır ve parçalanır. Onun için bir an önce hazır üzerinde yük yokken arabanın demirini attırayım” der. Bu nedenle kiremit ocağına gitmeyip demir attırma çaresi düşünmeye başlar. Köyümüzde bu iş yapılmamaktadır. En yakın yer Oğulduruk köyüdür. Bulunduğu yerden Oğulduruk yaklaşık beş km vardır.
Arabaya çam kozalağı, kuru dal budak gibi yanıcı çalı çırpı yükleyerek Oğulduruk Köyü’ne varır. Ustayı bulur ve hemen meydan ocağı yakarak demirleri ısıtıp kesip yeniden birleştirerek tekerleklere takarlar. Araba tamir edildikten sonra ücretini tamirciye öder. Öküzleri tekrar arabaya koşup kiremit ocağına gelir. Amcam oradakilere annesinin gelip gelmediğini sorar. Onlar da “gelmedi” derler.
Arabaya kiremitleri yükler ve köye doğru yola çıkar. Yol yokuş yerleri olmakla birlikte nispeten düzdür. Köy deresine paralel olarak devam eden yolda, dere doyunca yemyeşil çınar ağaçlarını seyrederek ve yanında getirdiği ekmek soğan ve peynirle karnını doyurarak köye gelir. Evde kapılar açıktır. Ana! Ana! diye seslenir. Hiçbir ses yoktur. Amcam acaba komşulara mı gitti diye tahmin yürütürken bir inilti duyar. Evin ocaklığındaki ilkmanı yakar ve evin köşesinde bulunan yol kenarına açılan pencerenin dibindeki kapancanın açık olduğunu fark eder. Bu kapanca hayvanların bağlandığı dama saman boşatmak için kullanılmaktadır.   
Amcam yakmış olduğu ilkmanla kapancanın yanına gelir ve ilkmanı damın içine doğru tutar.   Kapancanın tam altına denk gelen kısımda bir kişinin uzanmakta olduğunu ve iniltinin bundan geldiğini anlar. Hemen avludan girerek dama girer ve yerde yatanın annesi olduğunu anlar. Ne yapacağını şaşırır. İnilti devam etmektedir. Annesinin ne zaman düştüğünü de bilemez. Saman boşaltılan kapancadan düşerek bu hale geldiğini düşünür. Perişan halde ne yapacağımı bilmeden komşu aramaya başlar.
Amcam şöyle devam eder: “Bereket komşularımızdan Abdullah ve Eşi Ayşe Ataman (eşim Emine Hanım’ın babası ve annesi) köydeymiş. Onlara haber verdim. Koşarak geldiler. Üvey erkek kardeşim Mustafa Efe de köydeymiş o da geldi. Hep birlikte annemi damdan kucaklayarak çardağa çıkardık. Annemden inilti şeklinde ses geliyordu. Ne yapalım diye düşündük. Belki kurtulur ümidiyle Gördes’e götürmeye karar verdik. O zamanlarda genelde araba yok köyümüzde ise hiç yoktu. Gördes heyelan nedeniyle yeri değişmiş hasta hane henüz yoktu. Bir doktor buluruz ümidiyle Mustafa efemle birlikte annemi götürmeye niyetlendik. Ben biraz küçük olduğum için daha çok abim sırtında götürüyordu. Yorulunca ben sırtıma alıyorum ve belli bir müddet ben götürüyorum. Zaten sabahtan beri araba tamiri ve kiremit taşıma işi ile uğraşmışım ve biricik can yoldaşım annemi kaybetme durumu ile fiziken ve moral yönden bitik bir vaziyette annemi sırtımda doktora yetiştirmeye çalışıyorum. Abim de ayni duygular içinde yolumuza devam ederek ikindi ile akşam arasında oldukça yokuş olan Yaronun deresinden yokuş yukarı çıkarak Gördes’e geldik. Üzerinde hiç ağılık olmayan bir kişi bile bu yokuştan terlemeden çıkamaz. Annemi bir evin duvar dibine koyduk. Ben annemin başında kaldım abim doktor aramaya gitti. Annemden artık inilti de çıkmıyordu.
Biraz sonra abim doktor ile birlikte geldi. Annemi kontrol etti. Kulaklarından kan geldiğini fark ettik. Doktor bize dönerek “Bu hastamız maalesef   beyin kanaması geçirmiş. Bunun yaşatılması %99,5 imkansızdır. Artık tıbben yapılabilecek bir şey yok” dedi. Bizim bu acı sonu kabullenmekten başka çaremiz yoktu. Doktora teşekkür ederek uğurladık. Annemi, şimdiki Gördes Garajı’nın olduğu yerdeki işçi barakalarının olduğu yere getirdik. Orada fakirlerin kaldığı bir barakada Alime ninenin kaldığını öğrendik. Alime nine bizim köylüydü. Annemi oraya koyduk. Biz de yanına oturduk. Biraz sonra uyuyup kalmışız. Uyandığımızda neredeyse gece yarısı olmuştu. Abimle birlikte konuştuk ve birimiz kefen almak için annemin ölüsünün yanında kalacak, birimiz de köydeki akrabalara haber vermeye gidecekti. Abim annemin yanında kaldı. Ben gece yarısı bedir yolu tarafından köye geldim. Sabahleyin akrabalara haber verdim.
Tekrar Gördes’e gelip bir sedye yaptık ve annemi sedye üzerinde dört kişi olarak taşıdık. Sedyeyi taşıyanlar: Ben Ahmet Koç, Abim Mustafa Efe, komşumuz Mehmet Bağırgan, Annemin kardeşinin oğlu Hasan (Abidin’in kardeşi Kel Hasan) dı.”
Amcam bunları anlatırken ağlıyordu. Ve daha sonra şunları ekledi: “Mezar kazıcı buldum onunla birlikte mezarı kazdık ve annemi gömdük. Daha sonra evin çatısını yaptırdım. Askere gideceğim için öküzleri, pulluğu, kağnıyı, eşeği sattım. Yaşam mücadelem annesiz ve babasız olarak devam etti.”