Kıraç Ata!
İnsanı insan yapan vicdanıdır. Vicdan varsa ahlak vardır, hak vardır, hukuk vardır, liyakat vardır, huzur vardır. Bir ömür vicdanıyla yaşayan ve yazan bir insanım. Uzun zamandır, vicdani kırılmalar ve sızılar içindeyim.
Toplum ve cemiyet adına yaşananlar, kırılmalarımı ve sızılarımı şiddetlendiriyor. Okuyan, kafa yoran, bilgi sahibi olan bir insanım. Mantık yürütürüm, yorum yaparım. Fakat vicdani sızılarıma çare olmuyor.
Biraz rahatlamam lazım. Belki de Kıraç Ata’ya gidip dertlenmeliyim. Peki, Kıraç Ata gibileri bugün hala var mı? Tarihi seyir içinde hep var oldular. Elbette bugün de varlar. Fakat onları bulmak da mesele.
Çünkü onlar sakallı, cübbeli, tespihli kesimden değil. Kalbi ve akli inkişafları tarifsiz. En nazik tarafları ise, hal ve oluşlarını gizliyor olmaları. Bulmak onun için zor. Bunun için kalbi ve akli inkişaf gayretinde olmak gerekiyor.
Kim bu Kıraç Ata??
Ortaokul birinci sınıfta, ilk okuduğum romandı: Bozkurtların Ölümü. Nihal Atsız bu ölümsüz romanında, Göktürklerin Ötüken’deki hikâyesini anlatıyordu. Töre, gelenek, devlet kavramlarının, Türklerin hayatındaki önemi bu kadar güzel ifade edilebilirdi.
Türklerin en büyük rakibi Çinlilerdir. Savaşlar, çekişmeler hiç eksik olmaz. Türklerin bileğini bükemeyen Çinliler, çareyi bulur. Türk’ün töresini, geleneğini bozmakla işe başlarlar. Çeşitli hediyelerle ve kadınlarla Göktürklerin hayatına girerler. Bu gidişatın sonunda, Kara Kağan, Çinli İçing Hatunla evlenir. Zamanla töre bozulur, gelenek bozulur ve devlet sallanmaya başlar.
Türk budunu öfkelidir. Yaşananlar karşısında çaresizdir.
O günlerde Yüzbaşı Bögü Alp, atıyla uzun bir yolculuğa çıkar. Bir dağ başında, yalnız yaşayan Kıraç Ata’ya ulaşır. Onun varlığını, ölmeden önce babası bildirmiştir. “Bir gün dertlenir ve çaresiz kalırsan Kıraç Ata’ya çık” demiştir.
Kıraç Ata, gece yarısı misafirini karşısına alır ve anlatmaya başlar:
“Kıtlık olunca ay parçalanacak. Dokuz yıla kadar olan olur. Kara Kağanı tasa öldürecek. Bir ulu ırmak (selenge) kenarında toplanmış 40 er görüyorum. Aralarında sen de varsın. Ölümüne çarpışıyorsunuz. Budun kurtuluyor. Ölümünüzden 1300 yıl sonra dirileceksiniz. Adınız acunun (dünya) batımına kadar gönüllerde kalacak…”
Neticede; Göktürk Devleti, Çin’in esareti altına girer. Yıllar süren esareti, Kürşad ve 40 yiğidi sonlandırır. Aralarında Bögü Alp’in de olduğu 40 yiğit Çin Sarayını basarak, Göktürkleri hürriyetine kavuşturur.
Romandaki Kıraç Ata, sadece mistik bir figür mü? Yıllarca bunu düşündüm hep. Ama öyle olmadığını gördüm. Hem tarihi seyir ve hem yaşadığım hayat tarzı, Türklerin hayatında Kıraç Ata misali şahsiyetlerin var olduğunu gösterdi.
Bu tespitimi, neye dayanarak söylüyorum?
Ahmet Cevdet Paşa, Kısası Enbiya adlı eserinde söyle bir bilgi verir:
“Eski zamanlarda Türkmenler içinde (Korkut Ata) adında hal ehli bir veli varmış. O şöyle demiş; Saltanat, sonunda Oğuz Han’ın vasiyeti gibi Kayı Han evladına geçer ve ahir zamana kadar devam eder.” ( Kısası Enbiya, sf:153, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları)
Korkut Atanın söyledikleri gerçekleşmiş, Kayılarla başlayan serüven, Osmanlıyla devam etmiş, Türkiye Cumhuriyeti ile baki kalmış ve kıyametin sonuna kadar varlığını sürdürecektir.
Romandaki Kıraç Ata ile Korkut Ata, muhtemelen aynı kişi. Atsız, romanında bunu Kıraç Ata olarak kullanmış.
Bugünlerde vicdani sızılarım, kırılmalarım had safhada. Kıraç Ata’yı ya da Korkut Atayı arıyorum. Bulmak kolay değil. Ama bu sancılar beni mutlaka ona götürecek. Vaktin dolduğu bir demde gönlüme düştü. Ona gitmeliyim dedim.
Beni tebessümle karşıladı. İlk sözü şu oldu; “Hayli oldu, seni bekliyorum, hoş geldin.” Yanılmadığıma sonsuz sevindim. Kısa bir hasbıhalden sonra, tane tane döküldü sözleri:
“Korku ve kaygıların asil mi asil. Toprağın altı son derece güçlü ve bir o kadar kudretli. Korku ve kaygılarının hiç birisi gerçekleşmeyecek.
Vicdani sızıların sadece sana ait değil. Niceleri böyle. Böyle olduğu için oldurmaya matuf.
Had, sınırdır. Her şeyin bir haddi vardır. Bir şey haddini aştığı zaman, zıddına döner. Bir şey değil, çok şey var sınırı zorlayan. Vicdani kırılmalar ve sızılar dönüşü hızlandırır. Sabırla beklemek lazım…”
Uzun zamandır alamadığım nefesi almış gibi döndüm. Dilimde hep aynı cümle var; Bir şey haddini aştığı zaman zıddına döner…..