"Adam Alınır, Adam Satılır!"

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

            İran-İsrail füze savaşını izliyoruz. Bilgisayar oyunu gibi. Karşılıklı atışlar ve vuruşlar, aslında ne kadar heyecan verici. Bu savaşın sonuçları, ekonomideki yansımaları, siyasal anlamdaki değişimleri konuşuluyor.
            Ben işin o kısmında değilim.
            Herkesin ittifakla üzerinde durduğu bir konu var. İsrail, İran’ın içine nasıl sızdı. Nasıl bu kadar başarılı olabildi. Detaylara girmek istemiyorum. Konuyla ilgili bilgiler, kamuoyunda zaten paylaşıldı, paylaşılıyor.
            Meselenin özü, adam almak ve adam satmak. MOSSAD ve CİA bu konuda en maharetli iki istihbarat teşkilatı. Yaklaşık son bir asrın alım ve satımlarında, onların imzası var. Geçmişte yaşananları bilmezseniz, bugünkü yaşananlara hayret edersiniz. Amma benim için öyle değil.
            11 Aralık 2024 tarih ve “Suriye” başlıklı yazımda; Esat’ın devrilişini ve perde arkasını kaleme almıştım. Ortadoğu’nun değişmeyen kaderini irdelediğim o yazıda, şöyle demiştim: “Bu coğrafya’da para konuşur. Parayla adam alınır, parayla adam satılır. Parayla isyan çıkartılır, parayla darbe yapılır..”
            Yıl 1949, Suriye’de kırılganda olsa bir demokrasi inşa edildi. Şükrü el Kuvvetli seçimle iş başına geldi. ABD’nin gündeme getirdiği, Trans-Arap boru hattına Suriye çekince gösterdi. Şak CİA harekete geçti. Adamlar satın alındı ve darbe yapıldı. İş başına CİA kuklası, diktatör ve suçu ispatlanmış olan Hüsnü el Zaim getirildi.
            Yıl 1953, ABD bu defa İran’da harekete geçti. Seçimle iş başına gelen Musaddık, ünlü Ajax operasyonu ile devrildi. Öncesinde kimleri satın almadılar, çok uzun hikâye. Musaddık’ın yerine, petrol şirketlerinin desteklediği Rıza Şah Pehlevi’yi getirdiler.
            Yıl 1957, Suriye’de seçimi tekrar kazanan Şükrü el Kuvvetliyi yeniden devirmek için CİA tekrar harekete geçti. Genelkurmay Başkanlığına, üst düzey komutanlara ve diğerlerine suikastlar düzenlendi. Peki, kimdi bu suikastçılar? CİA’nın parayla satın aldığı Müslüman  Kardeşler örgütünün elemanlarıydı.
            Buraya kadar anlattıklarımı, CİA tarihçisi Tim Winner’in, “Tozların Mirası” isimli kitabında detaylı olarak dile getiriyor.
            Yıl 1967 Arap İsrail savaşının, başlama gününden 10 yıl öncesi. MOSSAD Mısır Genelkurmayına bir adam soktu. İsmi Enver idi. Kendisini Türk olarak tanıttı. Büyük bir silah tüccarıydı. Mısır ordusunun her türlü silah ihtiyacını karşılıyordu. Türk olduğu için, kendisine büyük güven duyuluyordu. İlerleyen zamanda, Mısır Genelkurmayında çok önemli bir mevkie geldi.
            Savaşın başlayacağı günün arifesinde, Hava Kuvvetleri personeline büyük bir ziyafet verdi. Pilotlar dâhil hepsi oradaydı. Sabah harekât başladığında, pilotların büyük bölümü sarhoştu. Bu yüzden uçaklar kalkamadı.
            2003, Irak ABD tarafından işgal edildi.
            Ama öncesi var. Süleymaniye’de faaliyet gösteren, Kesnizani tarikatı hızla büyümeye başladı. MOSSAD bu tarikata büyük destek verdi ve içine girdi. Neticede Irak Genelkurmay başkanı, İstihbarat başkanı, Hava Kuvvetleri komutanı, Saddam’ın karısı ve oğulları Tarikata bağlandılar ve şeyhin önünde diz çöktüler.
            Hikâye kaç yıl devam etti. Tarikat, Saddam’ın yatak odasına kadar girmişti. Giren esasında MOSSAD idi. O günlerde ünlü Devrim Muhafızlarının gücünden bahsediliyordu. Saddam ABD’yi içeriye çekiyor, bir müddet sonra Devrim Muhafızları yeraltından çıkacak ve düşmanı perişan edecek deniyordu.
            Tabii olarak bu hikâye fos çıktı. Başta komutanları olmak üzere, Devrim Muhafızlarının tamamı parayla satın alınmıştı. Saddam durumu anladığında, vakit artık çok geçti.
            Son olarak Suriye ve Esad’ın devrilişi, aynı senaryo ile gerçekleşti. Esad’ın gidişinden bir hafta önce, üst düzey 2 bin askerin Suriye’yi terk ettiği anlaşıldı. CİA-MOSSAD parayla işi halletmişti.
            Sonra başa kimi getirdiler? Başına 10 milyon dolar ödül koydukları bir terör örgütü liderini.
            Ne kadar ilginç değil mi? Senaryo hep aynı çalışıyor. 1949’da Şükrü el Kuvvetliyi devirmişler ve yerine, suçu ispatlanmış bir dolandırıcı ve diktatör olan, Hüsnü el Zaimi getirmişlerdi.
            2010 yılındaki Arap Baharı olayları, hafızalarımızda hala tazeliğini koruyor. Olaylar o gün başlamadı. 2000 yılında başladı. Katar’ın 10 milyar dolar tutarındaki 1500km’lik petrol boru hattı projesine, Esad karşı çıktığı için düğmeye basıldı. MOSSAD bölge ülkelerinde çok sayıda adam satın aldı. Olaylar kademe kademe gelişti ve büyüdü.
            Bu söylediklerimi; Ameriken Waterkeeper Birliğinin başkanı Robert F. Kennedy, Jr o günlerde kaleme aldığı ve Politico.eu sitesinde yayınlanan, “Suriye” başlıkla makalesinde dile getirmişti.
            Dolayısıyla İran’da adam alınır, adam satılır hikâyesine hiç ama hiç şaşırmadım. Bu kadar kapalı bir rejimde, insan kıymetinin dini taassuplara feda edildiği bir toplumda, öfkeler ve kızgınlıklar zirve yapar.
            Dış politikanı dini bir ideolojinin emrine verir, şeytanın küçüğüne ve büyüğüne göre ayarlarsan, imkânlarını nükleer güce harcar, halkını fakir haline getirirsen olacağı budur.
            Saddam’ın yatak odasına girmeyi başaranlar, senin generalini yatak odasında vururlar.
            Dün ve bugün, değişen hiçbir şey yok. Ortadoğu’da ve diğer Müslüman ülkelerde adam alınır, adam satılır. İsyan çıkartılır, darbe yapılır…