Röportaj Serisi-13: Konuk = Prof.Dr.Selçuk Bilir (Astronomi ve Astrofizik)
“11 Soru 11 Cevap” röportaj serimin on üçüncü konuğu; lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünde tamamlamış ve hâlen İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Astrofizik Ana Bilim Dalı öğretim üyesi olarak akademik çalışmalarını sürdüren, ülkemiz için büyük bir değer olan Prof. Dr. Selçuk Bilir olacaktır. Röportaj teklifimi kırmayıp kabul ettiği için kendisine içtenlikle teşekkür ediyorum, hocam izninizle sorularıma başlıyorum.
Soru 1: Öncelikle nasılsınız hocam? Günlük temponuzda gözlem, araştırma ve ders verme süreçlerini nasıl dengeliyorsunuz?
Cevap 1: Günlük çalışma tempomu gözlem, araştırma ve ders verme arasında dengelerken önceliklendirme ve yapılandırılmış esneklik olmak üzere iki temel ilkeye bağlı kalmaya çalışıyorum. Araştırma faaliyetleri hayatımın merkezinde olduğu için makaleler, projeler ve danışmanlığını yaptığım lisansüstü öğrencilerin tez çalışmaları önceliğimdir; ancak öğretim ve öğrenci danışmanlığını da aynı derecede önemseyerek tüm bu süreçleri birbirini destekleyecek şekilde yürütüyorum.
Genellikle çalışmalarımı haftalık ve günlük olarak planlarım. Hafta başında hangi günlerin tamamen derslere, hangi günlerin ise araştırmaya veya veri analizine ayrılacağını belirlerim. Ders günlerinde sabah veya öğleden sonra zaman bloklarını ders hazırlığına, öğrenci geri bildirimlerine ve ofis saatlerine ayırırım. Araştırma ve yazım işleri ise daha uzun kesintisiz odaklanma gerektirdiğinden, haftada birkaç günü veya en az yarım gün süren dönemlerde bu işlere ayırırım. Bu sayede özellikle veri analizleri sırasında sık sık bölünmemiş oluyorum.
Gözlemsel çalışmalarımızın büyük kısmını lisansüstü ve doktora sonrası çalışma arkadaşlarım yürüttüğü için rollerin netleştirilmesi iş akışını oldukça kolaylaştırıyor. Gözlem planlaması, gözlemler ve veri elde edilmesi süreçleri lisansüstü öğrencilerim ve doktora sonrası araştırmacılar tarafından organize edilir; ben ise verilerin kontrolü, ileri analiz yöntemleri, sorun çözme ve makale yazımı aşamalarında daha aktif rol alırım. Ayrıca ülkemizin farklı bölgelerindeki araştırmacılar ile ortak yürüttüğümüz projelerde de yer almaktayım. Bu nedenle hem kendi araştırma grubumuz hem de birlikte çalıştığımız araştırmacılar ile düzenli haftalık toplantılar yaparak çalışmaların ilerlemesini takip eder, acil sorunları hızlıca çözmek için bir araya geliriz.
Soru 2: Sizi astronomi ve özellikle yıldız evrimi alanına yönlendiren ilk etken neydi? Bilimle bağınız nasıl başladı?
Cevap 2: Bilim ile olan bağım aslında oldukça erken yaşlarda başladı. Çocukluğumdan beri uzay temalı filmler, belgeseller ve kitaplar beni derinden etkiliyordu; gökyüzüne ve evrenin nasıl işlediğine karşı doğal bir merakım vardı. Ortaokul döneminde ev bilgisayarıyla tanışmam ise bu merakı daha somut bir yola soktu. Kendi kendime uzun saatler boyunca bilgisayar programlama öğrenmem, özellik ile matematik ve fizik gibi temel bilimlerdeki ilişkileri uygulayarak anlamamı sağladı. Bir problemi sadece ezberlemeden, gerçekten çözerek ve mantığını kavrayarak öğrenme alışkanlığım bu dönemde gelişti.
Lise çağlarında modern fiziğe ilgim iyice arttı. Kuantum mekaniği, görelilik kuramı gibi kavramların evrenin yapısını açıklamadaki gücü beni etkiledi. Küçüklüğümden beri taşıdığım uzay merakıyla modern fiziğin derinliği birleşince, evreni anlamanın sadece gözlem ile değil güçlü bir matematiksel altyapıyla mümkün olduğunu fark ettim. Bu farkındalık beni üniversite tercihimde doğrudan İstanbul Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’ne yönlendirdi.
Lisans eğitimimin ilk iki yılında aldığım yoğun matematik ve fizik dersleri astronomiyi anlamamda kritik bir yer tuttu; çünkü bu dersler gökcisimlerinin davranışlarını ve evrimini anlamanın temel dilini oluşturuyordu. Dört yıllık eğitimim boyunca özellik ile Samanyolu Galaksisi üzerine işlenen konular oldukça ilgimi çekti. Samanyolu yapısını anlamanın, onun temel bileşenleri olan yıldızları doğru tanımaktan geçtiğini fark ettim. Bu nedenle yıldızların iç yapıları, enerji üretim süreçleri ve evrimsel aşamaları bir bütün olarak öğrenmem gerektiğini fark ettim. Yıldız evrimi, Samanyolunun yapısı, oluşumu ve evriminin anlaşılmasındaki en temel anahtarlarından biriydi; benim için de evreni anlamaya giden en heyecan verici yollarından biri oldu.
Kısacası, astronomiye yönelmemi sağlayan ilk etken küçük yaşlardan beri süregelen uzay merakımdı; yıldız evrimine yönelmem ise hem modern fiziğe duyduğum ilginin hem de lisans eğitimimde Samanyolunun yapısını anlaşılmasında temel bir aşama olduğunu fark etmemin bir sonucuydu. Bilim ile bağım, merak duygusuyla başlayıp, sorgulama, öğrenme ve derinlemesine anlama isteğiyle gelişti ve bugün hâlâ aynı heyecan ile çalışmalarıma devam ediyor.
Soru 3: CN Lyn üçlü yıldız sistemi üzerine yaptığınız çalışma uluslararası düzeyde ilgi gördü. Bu araştırmanın arka planını ve sizi en çok şaşırtan kısmını paylaşır mısınız?
Cevap 3: CN Lyn üçlü yıldız sistemi üzerine yaptığımız makale çalışması, hem kullanılan modern veriler hem de ulaştığımız sıra dışı sonuçlar nedeniyle uluslararası düzeyde ilgi gördü. CN Lyn, uzun yıllardır astronomlar tarafından incelenen bir sistemdi; ancak literatürdeki çalışmalar çoğunlukla çift yıldız bileşenlerine odaklanıyor, üçüncü bileşen hakkında sınırlı bilgi sunuyordu. Bizim için bu sistemi yeniden ele alma fikrini doğuran ise Gaia’nın sağladığı yüksek hassasiyetteki astrometrik veriler ile TESS’in sunduğu yüksek doğruluklu fotometrik ışık eğrilerinin bir araya gelmesi oldu. Bu iki büyük veri kaynağı, sistemi geçmişte mümkün olmayan bir ayrıntı düzeyiyle inceleme fırsatı sundu.
Araştırma grubumuzun hem yıldız astrofiziği hem de galaksi astrofiziği alanında uzman üyelerden oluşması analiz sürecinde büyük avantaj sağladı. Fotometrik ve tayfsal verileri modern yöntemler ile birlikte değerlendirdiğimizde, CN Lyn sisteminin yaklaşık 4 milyar yıl önce Galaksi diskinin sınırlarında, metalce fakir bir bölgede doğduğunu gösteren güçlü kanıtlar elde ettik. Bu sonuç aslında beklenen bir senaryoydu; ancak bizi asıl şaşırtan kısım üçüncü yıldız bileşeniyle ilgiliydi. Üçüncü yıldızın metal bolluğunun diğer iki bileşene göre yaklaşık 10 kat daha fakir olduğunu tespit ettiğimizde, bu durum mevcut yıldız evrimi modelleriyle açıklanabilir görünmüyordu. Aynı ortamda doğmuş üç yıldızın metal bolluğu birbirinden bu kadar farklı olamazdı. Bu çelişki, sistemin geçmişine daha derinlemesine bakmamız gerektiğini gösterdi. Üçüncü bileşenin yaşını hesapladığımızda yaklaşık 12 milyar yıl yaşında olduğunu ortaya çıkardık; bu da onun bir halo yıldızı olduğunu işaret ediyordu.
Bu bulgu, üçüncü yıldızın sistemin özgün bir üyesi olmadığını, Galaksi içinde dolaşırken çift yıldız tarafından kütleçekimsel olarak yakalanmış olabileceğini gösteriyordu. Literatürde daha önce üçlü bir sistem için bu kadar net bir “halo bileşeni yakalanması” senaryosu doğrulanmamıştı. Dolayısıyla bu çalışma, hem yıldız evrimi hem de galaksi dinamikleri açısından önemli bir ilk örnek oluşturdu.
Beni en çok şaşırtan ise, görünüşte sıradan bir üçlü yıldız sisteminin aslında Galaksimizin tarihine dair bu kadar sıra dışı ve zengin bir hikâye barındırıyor olmasıydı. Bazen gökyüzündeki en ilginç öyküler, yıllardır gözlenen ancak modern veriler ile tekrar ele alınana kadar sıradan görünen sistemlerin içinde saklı oluyor.
Soru 4: Yıldız kümeleri ve galaktik yapı üzerine uzun yıllardır çalışan biri olarak, uzay verilerinde (örneğin Gaia uydusu) gözlem teknolojilerinin astronomiye katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap 4: Yıldız kümeleri ve Galaktik yapı üzerine çalışan bir araştırmacı olarak Gaia uydusunun sağlamış olduğu hassas astrometrik veriler Galaksimizin yapısı, oluşumu ve evrimin anlaşılmasında büyük katkısının olduğunu görüyorum. Bugün Galaktik yapının anlama biçimimiz, önceki kuşak araştırma imkânlarıyla kıyaslanamayacak kadar köklü bir dönüşüm geçirdi. Gaia uydusunun sağladığı yüksek hassasiyetteki astrometrik veriler sayesinde artık yıldızların konumlarını, uzaklıklarını ve uzaydaki hareketlerini gökyüzünde bir saniyenin binde biri hassasiyetler ile ölçebiliyoruz. Bu da yıldız kümelerinin gerçek üyelerini belirlemekten Galaksi disk ve halo gibi büyük ölçekli Galaktik bileşen yapılarının tarihini oluşturmak için çığır açan analizler yapmamıza olanak tanıyor.
Araştırmalarımda da bu tür yüksek doğruluklu veriler çok kritik bir rol oynuyor. Grubumda öğrencilerim ve çalışma arkadaşlarımla birlikte hem yıldız kümelerinin dinamik evrimini hem de Galaksinin kimyasal ve yapısal geçmişini anlamaya çalışıyoruz. Gaia uydusunun sağladığı veri yoğunluğu ve hassasiyeti, daha önce yalnızca modeller ile öngörebildiğimiz birçok süreci doğrudan gözlemsel olarak sınamamıza imkân verdi. Örneğin kümelerin yaşlarının, oluşum bölgelerinin veya Samanyolu içinde geçmişte maruz kaldıkları dinamik süreçlerin çok daha net şekilde ortaya konabilmesi artık mümkün.
Eskiden bir yıldız kümesinin gerçek üyeliğini belirlemek, renk-parlaklık diyagramlarına veya sınırlı uzay hız ölçümlerine dayanıyordu; bugün ise Gaia uydu verileriyle bu üyelikleri neredeyse hatasız şekilde tespit edebiliyoruz, kümelerin üç boyutlu yapısını ve Galaksi içindeki hareketlerini zaman içinde geriye doğru izleyebiliyoruz. Bu, Galaksi evrimini anlamak açısından tarihte ilk kez elde ettiğimiz bir olanaktır. Kısacası, uzay tabanlı gözlem teknolojileri bize yalnızca daha fazla veri sağlamıyor; aynı zamanda yıldız fiziğinden galaktik arkeolojiye kadar birçok alanda sorularımızı tamamen yeniden tanımlama fırsatı veriyor. Gaia ve benzeri uydu görevleri, benim gibi yıldız kümeleri ve galaktik yapı üzerine çalışan araştırmacılar için sadece bir araç değil, bilimsel düşünceyi dönüştüren bir sıçrama noktası niteliğindedir.
Soru 5: Astrofizik araştırmalarında veri bilimi ve yapay zekâ giderek daha fazla kullanılıyor. Sizce bu durum gözlemsel astronominin doğasını nasıl değiştirecek?
Cevap 5: Astrofizikte veri bilimi ve yapay zekanın giderek daha yaygın kullanılması, gözlemsel astronominin doğasını temelden değiştiriyor. Günümüzde Gaia, TESS, JWST ya da büyük yer tabanlı teleskoplarının sağladığı gözlemsel veri klasik yöntemler ile analiz edilemeyecek kadar büyüktür. Bu nedenle veri bilimi, makine öğrenmesi ve yapay zeka, artık astronominin tamamlayıcı bir aracı olmaktan çıkıp araştırma sürecinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Çalışmalarımda da bu dönüşümün etkilerini çok net görüyorum. Gözlemleri genellikle lisansüstü veya doktora sonrası çalışma arkadaşlarımız yürütüyor; ben ise çoğu zaman verilerin analizi, modelleme ve sonuçların bilimsel yorumlanması aşamasında aktif görev alıyorum. Dolayısıyla büyük veri setleriyle çalışırken yapay zekâ destekli yöntemler analiz sürecini hem hızlandırıyor hem de daha önce fark edemeyeceğimiz ince yapıları ortaya çıkarabiliyor. Örneğin yıldız kümeleri üyelik analizi, Galaksi dinamikleri, kimyasal bolluk dağılımları veya değişen yıldızların sınıflandırılması gibi alanlarda makine öğrenmesi oldukça güçlü bir tamamlayıcı araç haline gelmiştir.
Bence bu teknolojilerin gözlemsel astronomiyi değiştirdiği en önemli nokta, sorulan bilimsel soruların niteliği. Artık “Bu yıldız kümesinin üyeleri kimler?” gibi nispeten sınırlı sorular yerine, “Galaksi genelinde yüz binlerce kümenin ortak evrimsel kalıpları neler?” gibi çok daha geniş kapsamlı sorular sorabiliyoruz. Yapay zekâ bize bu ölçek değişimini mümkün kılıyor. Tabii ki bu dönüşüm gözlemsel astronominin özünü ortadan kaldırmıyor; aksine onu daha güçlü hale getiriyor. İnsan deneyimi, fiziksel sezgi ve kuramsal altyapı hala vazgeçilmez bir unsurdur. Yapay zekâ modellerinin ürettiği sonuçların gerçek fiziksel süreçlerle tutarlı olup olmadığını değerlendirmek halen bilim insanının görevidir. Bu nedenle ben yapay zekayı bir ‘karar verici’ değil, insan aklını genişleten ve karmaşık verileri daha anlamlı hale getiren güçlü bir araç olarak görmekteyim.
Sonuç olarak, yapay zekâ gözlemsel astronomiyi daha kapsamlı, daha hızlı ve daha keşif odaklı bir alana dönüştürmektedir. Bu nedenle yapay zekâ bize büyük ölçekte düşünebilme ve tek tek yıldızların detaylarını daha iyi anlama zekâ sunuyor. Yakın gelecekte bu dönüşümün çok daha hızlanacağını ve yeni keşif alanları açacağını düşünüyorum.
Soru 6: Türkiye’de astronomi araştırma altyapısının gelişimi konusunda en kritik eksiklikler ve güçlü yanlar nelerdir sizce?
Cevap 6: Ülkemizdeki astronomi araştırma altyapısı aslında 20. yüzyılın sonlarından itibaren önemli bir dönüşüm geçirdi. Türk–Rus iş birliğiyle Antalya Bakırlıtepe yerleşkesinde kurulan 1.5 metre ayna çaplı teleskop, o dönem için ülkemizdeki küçük çaplı (25–40 cm) bölüm teleskoplarının ötesine geçerek gözlemsel astronomiye ciddi bir ivme kazandırdı. Bu teleskop, uzun yıllar boyunca eğitim ve araştırma açısından kritik bir rol oynadı ve ülkemiz astronomlarının uluslararası işbirliklerine katılımını kolaylaştırdı.
Dünyada ise aynı dönemde büyük konsorsiyumların yer ve uzay tabanlı çok daha büyük teleskop projelerine yöneldiğini görüyoruz. Bu küresel ölçekli gelişmeler, Türkiye’de de daha büyük sınıf bir teleskoba duyulan ihtiyacı belirgin hale getirdi. Nitekim 2010’lu yıllarda başlatılan girişimlerin sonucunda Erzurum’da 4 metre sınıfında, özellikle kızılötesi gözlemler için tasarlanmış yeni bir teleskop altyapısı kuruldu. Kısa süre içinde faaliyete geçmesi beklenen bu teleskobun, ülkemizde astrofizik araştırmalarını niteliksel olarak bir üst seviyeye taşıyacağına inanıyoruz.
Ancak güçlü teleskoplara sahip olmak tek başına yeterli değil; gözlem sistemlerinin güncel teknolojiye sahip, yüksek hassasiyetli ve bilimsel ihtiyaçlara göre uyarlanmış dedektör, tayfçeker ve kontrol sistemleriyle desteklenmesi gerekiyor. Bu noktada en kritik eksikliklerimizden biri, uluslararası standartlarla yarışacak düzeyde sürekli güncellenen alet/ürün kapasitesine sahip olmamızdır. Yeni teleskobun etkin kullanılabilmesi için özellikle tayfsal çalışmalara uygun modern alıcı ve ekipmanın devreye alınması temel beklentimizdir.
Bununla birlikte Türkiye’nin en önemli güçlü yönlerinden biri, genç ve iyi yetişmiş bir doktora araştırmacı potansiyeline sahip olmasıdır. Astronomi pahalı bir bilim alanı; bu nedenle araştırmacıların birlikte hareket ederek uzun soluklu, çok kurumsallı projeler üretmesi ve bunları uluslararası işbirliklerine taşımaları hayati önem taşıyor. Bu alandaki insan kaynağı potansiyelimiz doğru yönlendirilirse, altyapı yatırımlarının bilimsel çıktıları belirgin bir şekilde artacaktır. Bu çerçevede ilgili bakanlıkların, Türkiye Uzay Ajansı’nın ve TÜBİTAK’ın koordineli biçimde uzun vadeli destek mekanizmaları oluşturması, hem mevcut altyapının etkin kullanılmasını hem de yeni projelerin hayata geçmesini sağlayacaktır. Bizim en büyük beklentimiz, astronomi altyapısının sadece kurulması değil, sürdürülebilir ve güncel tutulabilmesi için bu kurumların stratejik ve sürekli desteğini güçlendirmesidir.
Soru 7: Öğrencilerinize veya genç araştırmacılara bilimsel motivasyonlarını korumaları için nasıl bir tavsiye verirsiniz?
Cevap 7: Genç araştırmacılara her zaman astronomi ve astrofizik çalışmalarının uzun soluklu bir yolculuk olduğunu ve bu yolculukta motivasyonun en güçlü kaynağının da merak olduğunu söylerim. Bugün ülkemizde modern teleskoplar kuruluyor, yeni gözlemsel altyapılar oluşturuluyor; bu gelişmelerin gerçek anlamda bilimsel üretime dönüşmesi ise bu alanlarda yetişen gençlerin üreteceği fikirler ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla kendinizi bu sürecin pasif bir takipçisi değil, aktif bir parçası olarak görmenizi özellikle öneriyorum.
Bilimsel motivasyonun sürdürülebilmesi için güçlü bir akademik merak ve öğrenme disiplini geliştirmek de önemlidir. Astronomi ve astrofizik pahalı ve karmaşık bir bilim dalıdır, ama bu aynı zamanda disiplinler arası düşünmeye çok açık bir alan olduğu anlamına gelir. Gençlerin ilgisi nerede ağır basıyorsa o yönü derinleştirmekten çekinmemeleri gerekir. Bu alandaki ilerlemeler, evrenin büyük resmine katkı yapılmasını sağlayacaktır.
İkinci tavsiyem ise iyi bir bilimsel çevre edinmek olacaktır. Birlikte çalışan araştırmacılar hem motive hem de daha üretken olurlar. Türkiye’deki genç astronomların en büyük gücü, aslında bu kolektif çalışma kültürünü oluşturabilecek bir enerjiyi taşımalarıdır. Yeni teleskop projelerinin, büyük gözlem zamanlarının ve uluslararası işbirliklerinin kapıları bu ortak çabayla daha kolay aralanmaktadır. Dolayısıyla gençlere söyleyeceğim son söz, mümkün olduğunca seminerlere katılmaları, proje gruplarına dahil olmaları ve hocalarıyla ile arkadaşlarıyla sürekli iletişimde kalmaları gerektiğidir.
Soru 8: Bir yıldızın ya da yıldız kümesinin evrimine baktığınızda, sizi hâlâ büyüleyen veya “bunu mutlaka anlamalıyız” dediğiniz bir gizem var mı?
Cevap 8: Bu soruya elbette “evet” diyerek başlamak gerekir. Bir yıldızın ya da yıldız kümesinin evrimine baktığınızda halen çözülememiş pek çok temel gizem olduğunu görüyoruz. Bu gizemleri aydınlatabilmek için günümüzde son derece gelişmiş teleskoplar ve odak düzlemi aletleriyle gözlemler yapıyoruz. Gözlemsel veriler arttıkça, yalnızca bu nesnelerin oluşum ve evrim süreçlerini daha iyi anlamakla kalmıyor, aynı zamanda kullandığımız fizik modellerinin de daha ayrıntılı ve tutarlı hale gelmesini sağlıyoruz. Bu durum, yıldızların iç yapıları ve yaşam döngüleri üzerine çalışırken olduğu kadar yıldız kümelerinin Galaktik ortam ile olan ilişkilerini araştırırken de büyük önem taşıyor. Çünkü bir yıldız kümesinin yörüngesi, Galaksi diskteki hareketi ve çevresiyle etkileşimi, bize bu nesnelerin geçmişteki galaktik koşulları ve bugün halen çözülemeyen dinamik süreçleri hakkında güçlü ipuçları sunmaktadır. Bu nedenle yıldız astrofiziğindeki ilerlemeler aynı zamanda galaksi astrofiziğine de doğrudan katkı yapıyor; hatta çoğu zaman iki alan birbirini tamamlayarak yeni soruların oluşmasına ortam hazırlıyor. Özetle, yıldızların ve yıldız kümelerinin evrimini anlamak yalnızca bu nesnelerin kendi doğasını aydınlatmakla kalmıyor; Galaksi’nin bütünsel yapısına dair büyük resmin de netleşmesini sağlıyor.
Soru 9: Bilimsel üretkenliğiniz oldukça yüksek. Disiplinli çalışmanızda sizi motive eden temel unsur nedir? Bu alanda sizi etkileyen veya rol model olarak gördüğünüz bir bilim insanı var mı?
Cevap 9: Bu soruya vereceğim en temel yanıt “merak” olacaktır. Daha önce de değindiğim gibi, araştırmalarımız sırasında bir problemi çözdüğümüzde çoğu zaman onun ardında bizi yeni sorulara götüren başka gizemler ortaya çıkmaktadır. Bu döngü, bilimsel üretkenliği canlı tutan en güçlü motivasyon kaynağıdır. Beni motive eden bir diğer unsur da genç araştırmacılar ile birlikte çalışmaktır. Onların enerjisi, yeni bakış açıları ve sorgulama biçimleri, araştırma grubumuza dinamizm katmakla birlikte bilimsel heyecanın sürmesine olanak tanımaktadır.
Bilimde elde edilen başarının arkasında çoğu zaman güçlü bir danışmanlık ilişkisi bulunur. Benim de bu alanda yetişmemde en büyük pay, hocam Prof. Dr. Salih Karaali’ye aittir. Bilimsel yaklaşımımı, çalışma disiplinimi ve araştırma kültürümü büyük ölçüde ondan öğrendim. Bugün kendi bölümümüzde ve ülke genelinde oluşturduğumuz Galaktik Yapı Araştırma Grubu’nun gelişimini görmek, hocamdan devraldığım bayrağı yeni nesil araştırmacılara aktarabilme fırsatını sunuyor. Bu da bilimsel yolculuğumda beni en çok motive eden unsurlardan biridir.
Soru 10: Uluslararası iş birliklerinde Türk bilim insanlarının görünürlüğünü artırmak için hangi adımların atılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Cevap 10: Uluslararası iş birliklerinde Türk bilim insanlarının görünürlüğünü artırmanın ilk adımı, yürütülen çalışmaların sonuçlarını alanın saygın ve yüksek etkili bilimsel dergilerinde yayımlamaktır. Bu yayınlar, yalnızca bilimsel katkıyı görünür kılmaz; aynı zamanda o alanda çalışan uluslararası araştırmacılarla doğal bir iletişim zemini oluşturur. Dolayısıyla makale yayımlandıktan sonra ilgili araştırmacılarla temasa geçmek, bulguları tartışmak ve ortak ilgi alanlarını keşfetmek son derece değerlidir. Elbette uluslararası toplantılar veya çalıştaylara katılmak, sözlü veya poster sunumları yapmak ve farklı ülkelerden bilim insanlarıyla yüz yüze tanışmak da yeni iş birliklerinin doğması için en verimli ortamlardan biridir. Bu toplantılar sayesinde yapılan araştırmaların duyulmasını sağlanmakla birlikte gelecekteki ortak projelerin temellerin atılmasına fırsat sunmaktadır.
Dijital iletişim araçlarının gelişmesi ise bu süreci her zamankinden daha erişilebilir hale getirdi. Artık e-posta dışında çevrimiçi toplantılar, seminerler ve görüntülü görüşmeler aracılığıyla dünyanın herhangi bir yerindeki bilim insanına ulaşmak son derece kolay. Çevremdeki genç araştırmacıların bu araçları etkin kullanarak uluslararası gruplar ile ortak projeler geliştirdiklerini ve bu iş birliklerini başarılı yayınlarla taçlandırdıklarını görmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Görünürlüğün artması yüksek nitelikli bilimsel üretim ve doğru iletişim kanallarının etkin kullanımıyla gerçekleşmektedir. Türk bilim insanlarının bu alanda önemli bir potansiyeli bulunmaktadır ve bu potansiyelin giderek daha fazla uluslararası alana yansıtıldığını görmek sevindiricidir.
Soru 11: Son olarak hocam, astronomi dışında zaman bulabildiğinizde ilgilendiğiniz kişisel uğraşlarınız veya sizi dinlendiren şeyler nelerdir?
Cevap 11: Genellikle çok fazla boş vaktim olmuyor; ancak fırsat bulduğumda zamanımı en çok ailemle geçirmeyi tercih ediyorum. Bu hem beni dinlendiriyor hem de zihnimi tazeliyor. Bunun dışında, beni en çok rahatlatan aktivitelerin başında yürümek geliyor. Çoğu zaman karşılaştığım sorunları yürürken düşünerek çözdüğümü fark ediyorum. Yürüyüş, hem beden hem de zihin açısından benim için en iyi yenilenme yöntemi diyebilirim.
Çok sağ olun hocam. Çalışmalarınızı nasipse ilgiyle takip ediyor ve bundan sonraki yaşamınızda sağlık ve başarılarınızın devamını diliyorum. Tekrar görüşebilmek ümidiyle saygı, sevgi ve sonsuz teşekkürler ediyorum.