Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonun Toplum Sağlığındaki Yeri

Mert AKAR akarmert2015@gmail.com

Günümüzde yürüyüş ve duruş bozuklukları, sadece yaşlıların değil gençlerin de karşılaştığı önemli bir sorun haline geldi. Bilim insanları artık bu bozuklukların beyinden kasa kadar uzanan karmaşık bir zincirle ilgili olduğunu, yapay zekâ destekli yürüme analizleri ve robotik rehabilitasyon yöntemleriyle önemli iyileşmeler sağlanabildiğini ortaya koyuyor. Ancak sorun yalnızca hastalık sonrası tedaviyle sınırlı değil; çok spor yapanlarda da yanlış teknik, aşırı yüklenme ve vücudu dinlememe alışkanlığı ciddi duruş bozukluklarına yol açabiliyor. Araştırmalara göre profesyonel sporcuların yaklaşık %35’inde omurga kaynaklı postür bozuklukları görülürken, ağır işlerde çalışanlarda ise Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre işçilerin %60’ı hayatlarının bir döneminde bel ağrısı yaşıyor.
Günlük gözlemler de durumu destekliyor: Yolda yürürken etrafımıza baktığımızda neredeyse her iki kişiden birinin boyuna göre fazla kilosu olduğu veya duruş bozukluğu yaşadığı fark ediliyor. Özellikle yaz aylarında hafif giysilerle bu durum daha belirgin hale gelirken, kışın kalın giyindiğimizde bu sorunlar gözle görülür biçimde gizlenebiliyor.
Hepimiz zaman zaman birden gelen bir uyarı ile duruşumuzu düzeltmeye çalışıyoruz; örneğin belimizde hafif bir ağrı hissettiğimizde veya aynada kendimizi fark ettiğimizde anında dikleşiyoruz. Peki, buraya kadar neden bekliyoruz? Bu soruyu sormamız gerekiyor, çünkü duruş bozukluklarını ve kas-iskelet sorunlarını önlemenin en etkili yolu, ani uyarılarla değil, düzenli ve bilinçli hareketlerle vücudumuzu güçlendirmektir.
Genetik faktörler de göz ardı edilemeyecek düzeyde. Türkiye’de skolyoz oranı çocuklarda %2–4 arasında değişiyor ve erken teşhis edilmediğinde ilerleyen yaşlarda cerrahi müdahale gerektirebiliyor. Ayrıca bazı genetik kas ve gelişim bozukluklarında da fizik tedavi desteğiyle günlük yaşam kalitesi yükseltilebiliyor.
Türkiye’de fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinin sayısı Avrupa ortalamasının yaklaşık üçte biri düzeyinde, bu da hastaların çoğunu uzun bekleme listelerine mahkûm ediyor. Bel ve boyun fıtığı ameliyatları bunun en net göstergesi: Sağlık Bakanlığı verilerine göre yılda yaklaşık 150 bin bel fıtığı ameliyatı yapılıyor. Almanya’da işyerlerinde düzenli duruş eğitimleri sayesinde ameliyat oranı Türkiye’nin yarısı kadar. Japonya’da robot destekli rehabilitasyon programlarıyla iyileşme süreleri %30 kısalıyor. İskandinav ülkelerinde ise toplumun %70’i düzenli egzersiz yapıyor, bu da cerrahi müdahale ihtiyacını belirgin şekilde azaltıyor.
Fizik tedavi uzmanları, esnekliğin korunmasını ve kas-eklem sağlığının güçlendirilmesini özellikle vurguluyor. Günlük yaşamda yoga gibi esneme odaklı egzersizler, kasları esnetiyor, duruşu iyileştiriyor ve zihinsel rahatlama sağlıyor. Sabah kalkınca yapılan ufak esnetme hareketlerinin bile büyük fayda sağladığı belirtiliyor. Bu hareketler, kasları ısıtarak kan dolaşımını artırıyor, eklem hareketliliğini destekliyor ve gün boyunca olası ani hareketlerden kaynaklanan yaralanma riskini azaltıyor. Ancak ani ve kontrolsüz hareketlerden kaçınmak gerekiyor; hızlı dönme, ani kalkma veya aşırı esneme gibi hareketler kas ve eklemlerde zorlanmalara yol açabiliyor.
Kilo ve beslenme alışkanlıkları duruşu doğrudan etkiliyor. Fazla kilo, omurga ve eklemlere ekstra yük bindirerek postür bozukluklarını ve bel ağrılarını tetikliyor. Bu nedenle vücut kitle indeksimizi kontrol altında tutmak çok önemli. Beslenme alışkanlıklarımız da büyük rol oynuyor: şeker, un ve tuzdan uzak durmak, yağ oranımıza dikkat etmek, glikoz şuruplu ve ambalajlı ürünleri sınırlamak hem kilo kontrolünü hem de kas-iskelet sağlığını destekliyor.
Özellikle iş veya aile yoğunluğu nedeniyle spor yapmaya vakit bulamayan kişiler, evde ufak esnetme hareketleri yaparak, teknolojik aletleri kullanırken düzgün duruş ve bel destekli pozisyonlara dikkat ederek, genetik faktörler dışında duruş bozukluklarının önüne geçebilir.
Rehabilitasyon merkezleri yalnızca kas-iskelet sorunlarıyla sınırlı kalmıyor. Disleksi, konuşma bozukluğu gibi öğrenme ve iletişim güçlüklerinde de erken dönemde verilen destekler, çocukların ve yetişkinlerin sosyal hayatta daha güçlü olmalarını sağlıyor. Bu yönüyle fizik tedavi, hem bedensel hem de zihinsel sağlığın tamamlayıcı bir parçası haline geliyor.
Yalnızca ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümleri geleceğe yön veriyor. ABD’de Johns Hopkins ve Mayo Clinic gibi merkezlerde yürütülen rehabilitasyon araştırmaları, yapay zekâ destekli yürüme robotlarının geliştirilmesine öncülük ediyor. Almanya ve Hollanda’da fizyoterapi bölümleri, öğrencilere işyeri temelli eğitim programlarıyla yalnızca teorik değil, pratik bir vizyon da kazandırıyor. Japonya’da robot teknolojileriyle birleşen rehabilitasyon, dünyaya örnek olacak hızda sonuçlar veriyor. İskandinav ülkelerinde ise fizyoterapi eğitimi, devlet politikalarıyla destekleniyor ve toplumun tamamına koruyucu sağlık anlayışı kazandırılıyor.
Ülkemizdeki fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümleri de bu küresel gelişmelere ayak uydurarak önemli başarılar elde ediyor. Değerli hocalarımız, öğrencilerine yalnızca akademik bilgi değil, mesleki özveri ve insan sevgisi de aşılıyor. Bu nedenle bölüm, çok sayıda öğrencisi olmasına rağmen hâlâ önerilen ve tercih edilen alanların başında geliyor. Ulusal ve uluslararası kongrelerde yer alan Türk hocalarımız, bilimsel makaleleriyle dünya literatürüne katkı sağlıyor.
Tüm bu tablo gösteriyor ki, çözüm yalnızca tedavide değil; eğitim, hareket ve beslenmede yatıyor. Sabah kalkınca yapılan ufak esnetmeler, yoga ve benzeri günlük hareketler, kontrollü egzersizler, sağlıklı beslenme, kilo kontrolü ve teknolojik aletleri kullanırken doğru duruş, hem fizik tedavi uzmanlarının önerilerini destekliyor hem de ani hareketlerin ve fazla kilonun risklerini en aza indiriyor. Böylece toplumun adımları çok daha sağlıklı olacaktır.