Hastane Günlüklerim-I
Eşimin rahatsızlığı nedeniyle tam 14 yıl boyunca hastanelerle adeta komşu kapısı gibi girip çıktık. Bazen bu misafirlikler altı ay sürdü, bazen bir ay… "İyi günde kötü günde" sözüyle birlikte, aynı ortamı soluduk.
İnsanoğlu böyle işte… Sağlıklıyken sağlığın kıymetini bilemiyoruz. Ancak onu kaybettiğimizde, ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz.
Benim için bu uzun zaman dilimi; sabırla, şükürle, dua ile, kitap okumakla ve anılarımı yazmakla geçti. Hastane ortamındaki insanların ruh hâllerine tanık oldum. Ölümün aslında ne kadar yakın olduğunu hissettim. Gülümsemenin, burada çok daha kıymetli olduğunu fark ettim.
Hastanenin bana en büyük hediyesi, yaşamıma yeni bir pencere açan anılarımı kaleme almak oldu.
Ankara'da, İbni Sina Hastanesi'nde yatarken pencere yukarıdaydı; dışarıyı göremiyorduk. Bahçeye çıkmak bile hastanın durumuna bağlıydı. Zaman, odanın içinde geçiyordu. Sessizce açtığım televizyon ve okuduğum kitaplar bile bana iyi gelmiyordu.
2022 yılının ilkbaharında, çiçekler açarken benim de içimde filizlenen anılar, tıpkı tomurcuklar gibi kelimelerle açmaya başladı. Bu da sizlerle tanışmamı sağladı.
Anılarımı Gazete Gördes ve Gördesliler Derneği Facebook sayfamda paylaşmaya başladım. Sizlerden gelen beğeniler, içten yorumlar ve güzel sözler, bana yazmanın güzelliğini yaşattı. Sevilmenin verdiği mutlulukla, anılarımı anlatırken içimde güzel günlere dönüşler yaşadım.
Fiziksel olarak hastanede olsam da, yaşamım sizlerle buluşmayı nasip etti. Yazılarımı okuyan birçok insanın varlığı, bana şimdiye kadar aldığım armağanların en güzelini sundu: Sizlerin varoluşunu…
Hastanede bambaşka yaşamlar var: Hastalar, sağlık çalışanları, temizlik görevlileri, yemek hizmetlileri, güvenlik görevlileri, kantin çalışanları… Ve elbette hasta yakınları ya da bakıcılar…
Birçok hastane gördük:
Görevim hastane müfettişi olsaydı, verdiğim notları şimdi sizinle paylaşırdım ama o notlar bende kalsın…
Doktorların ve hemşirelerin özverili çalışmalarına hayran kaldım. Her insan bir şekilde çalışıp para kazanıyor ama hastane ortamı; zorluk, mesuliyet ve uykusuzlukla dolu bir dünya. Mutluluklarıysa, hastalarının iyileşmesinde emeğinin karşılığını almak; fedakârca geçen uykusuz gecelerin sonucunda sunulan en büyük armağan.
Burada hasta yakını olarak en çok gözlemlediğim şey: Her yerde geçerli olan, kırmadan, incitmeden iletişim kurabilmek…
Hastane ortamı hassas bir ortam. Sessizlik hâkim. Kendinle baş başa kaldığın, “Nasıl yaşamışım?” diye sorguladığın bir yer. Yakınına yardım etmenin verdiği iç huzur çok kıymetli. Hasta yakınları arasında paylaşılan anlar, anlatılan hikâyeler bir nevi ortak terapi gibi…
Her gece, hastane bahçesi adeta bir çay bahçesine dönüşüyor. Sohbet ederek biraz olsun rahatlama zamanı… Ve o meşhur soru: “Siz neden yatıyorsunuz?”
İşte o sorunun hiç sorulmaması gerektiğini orada öğrendim. Çünkü bir kere sordunuz mu, kişi tüm hastalık evrelerini, tüm ayrıntılarıyla anlatmaya başlıyor. Üzüntünü 8'e katlamak istersen, bu soruyu sor yeter.
Artık deneyimli bir hasta refakatçisiyim. Sadece geçmiş olsun diyorum, çok az soru soruyorum.
Şükretmenin, aldığımız nefesin ne kadar değerli olduğunu öğretti bana bu süreç.
Yürüyebilmek, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek, yemeği iştahla yiyebilmek… Hepsi çok büyük nimetmiş.
Her düşüşün bir kalkışı olduğunu yaşayarak öğrendim. İlaçların eskiye göre çok daha iyi geldiğini, son ana kadar hastaya uygun tedavilerin yapılabildiğini gözlemledim. Sağlık sektörünün sessiz başarılarına tanıklık ettim.
Eşimi hastanede beklerken, tanıdığım hiç kimsenin olmaması içimde burukluk yaratıyordu. Bu yalnızlığımı, hastane çevresindeki çalışanlarla sohbet ederek aştım.
Alışveriş yaptığım büfenin sahibi Yunus Bey, eski bakkalları andıran dükkânında tanıdığım "milyoncu" Ali, sokakta kalan Serdar…Eczacı Gülhan hanım...Simitçi Yaşar...
Şimdi sizlere, bana yüreklerini açan, adeta beni kucaklayan bu güzel insanlardan bahsedeceğim:
Bir gün ilaç almak için eczaneye gittiğimde, Gülhan Hanım ile tanıştım. Ruh hâlimi hemen anladı. "Buyur gel, konuşuruz, benim için de iyi olur," diyerek bana yakınlık gösterdi.
Büfeci Yunus Bey ise “Bir ihtiyacınız olursa her zaman yardımcı olabilirim” dediğinde kendimi güçlü hissettim.
Bir gün markete gittiğimde deterjan alan hanımlara özenle baktığımı fark ettim.
Sanırım bu, ev ortamını ne kadar özlediğimin bir işaretiydi.
Evde olmanın, ev hâliyle dolaşmanın rahatlığı bir başka…
Hastane ortamıysa; tıpkı televizyonlarda bir ara yayınlanan "Biri bizi gözetliyor " programındakiler gibi... uzun süre dışarı çıkmadan yaşayan insanları anlatıyor.
Her şey kurallı, her şey sınırlı. Her an kapıdan bir görevli içeri girebilir. Saat bazen gece yarısını bile geçebilir.
Sizlerle hastane Günlüklerimi bölümler halinde paylaşacağım.Bölüm 2 'de görüşmek dileğimle..