Bir Zamanlar Kapama Vardı

Gülruh DEMİREL gulruhdemirel123@gmail.com

Kokusuyla, Sohbetiyle, Sofrasıyla Bir Gördes Hatırası
Siz hiç kapama yediniz mi?
Çok eski yıllarda, doğal ortamda yetişen kuzu ve dana etiyle pişen, kokusuyla lezzetin buluştuğu o nefis kapama yemeğini tadanlar bilir… Damaklarda unutulmaz bir iz bırakır.
Misafirlerle, akrabalarla buluşmalardaki en özel yemekti kapama.
Bakır yayvan tepsi, derin bakır tas ve Gördes Çayı’nın kenarından getirilen yumru taşı hazırsa, gerisi kolaydı diyebiliriz.
“Bugün Kapama Yapalım Efendi…”
Annemin, “Mustafendi, bugün bir kapama yapalım da anneni, Ahmet dayımla Nazire yengemleri çağıralım; epeydir kapama yemedik.” diye başlayan sözü, babamın yüzünde hemen bir tebessüm oluştururdu.
“Ohh, bugün davet var desene hanım! Ben hemen gider etleri alırım.” der, sevinçle evden çıkardı.
O yıllarda telefon olmadığı için davetler sözle yapılırdı. Babam, önce babaannemin evine uğrayıp, “Akşam bizdeyiz, Ayten kapama yapacak. Dayımla yengeme de haber vereceğim.” der, ardından doğruca Ahmet Bağcı dayımın halı mağazasına giderdi.
Dayım, pantolon paçasını yukarı katlamış, gömlek kollarını yukarı sıyırmış, elinde sıcak su dolu ibrikle onu karşılar; “Hoş geldin Mustafa, ben de abdest alacaktım. Gel otur, bir çay söyleyeyim.” derdi.
Babam gülerek, “Dayı, ben oturmayayım. Akşama bize buyurun, kapama yemeğe.” diyerek davetini iletirdi. Gülümseyen yüzlerle, o günün leziz yemekler ve hoş sohbetlerle geçeceği belliydi artık.
Kasap Naci, Helvacı Emin ve Hazırlıklar
Sıradaki durak, Çarşıbaşı’ndaki Nömenlerin Naci’sinin kasap dükkânıydı.
“Selamünaleyküm.”
“Aleykümselam, hayırlı işler.” diyerek başlayan alışverişte babam,
“Naci, bana kapamalık bir kilo dana, bir kilo kuzu kuşbaşı ver.” derdi.
Kasap Naci etleri paketleyip fileye koyarken, babam bir yandan düşünür:
“Tatlısız olur mu hiç?”
Karşıdaki Helvacı Emin’e (Emin Çivi) uğrayarak, “Emin abi, oradan bir kilo tahan helva, yarım kilo köpük helva alayım.” der, alışverişini tamamlardı.
Sabahın erken saatlerinde, annem talaş doldurup sobayı hazırlar; kısa süre sonra soba usul usul yanmaya başlar, odanın içini tatlı bir sıcaklık kaplardı. Babam eve döndüğünde, “Ayten, geldim. Filedekileri al, ben daha dükkânı açmadım.” derdi. Annem de gülümseyerek fileyi alır, “Hayırlı işler, Efendi.” diyerek babamı uğurlardı.
Kapama Başlıyor
Annemin ilk işi, biraz kuzu ve biraz dana etinden birer yemeklik ayırmak olurdu. O yılların tutumlu kadınları gibi, o da azıcık etle başka bir gün kuru fasulye pişirmenin planını o gün yapardı.
Ve sıra kapamaya gelir…
Besmeleyle, bereket duasıyla başlayan annem, iki büyük baş kuru soğanı doğrar, iki baş sarımsağın kabuğunu soyar, etlerle birlikte soğan, sarımsak, tuz ve karabiberi derin bakır tasın içine yerleştirir.
Yayvan kenarlı tepsiyi tasın üstüne koyar, hünerli elleriyle tepsiyi aşağıya doğru çevirir ve yumru taşını ağırlık yapması için tasın üzerine yerleştirir.
O anda sobanın üstünde kaynayan ibrikten biraz sıcak su alır, yayvan tepsinin içine döker. Kapama tepsisi artık sobanın üzerindedir. Ağır ağır pişmeye bırakılır…
Annemin esas görevi şimdi başlardı: Suyun azalmamasına dikkat edecek, sobanın üzerindeki yayvan  tepsiye gerektiğinde sıcak su ekleyecekti. Mutfakla oda arasında gidip gelirken bir yandan da üzüm hoşafını hazırlar, dört bardak pirinci sıcak tuzlu suda bekletirdi. Yemeğe başlamadan önce pirincin suyunu süzer, yıkayıp ortadaki tasın etrafına pirinci koyar özenle pilavını pişirirdi.
Evin Çocukları ve O Mis Gibi Koku
Ve biz, evin çocukları…
Öylesine güzel bir koku yayılır ki, dayanmak imkânsız olur. Canımızın çektiğini fark eden annem, ev ekmeğini dilimleyip yayvan tepside biriken et suyuna batırır, elimize tutuştururdu. O an bizim için bayram gibiydi!
Akşama yiyeceğimiz kapamadan da güzeldi o et sulu ekmek. Bahçeye çıkar, “Ohh, ne de lezzetli!” diyerek çarçabuk yiyiverirdik.
Sofranın Etrafında
Akşam ezanı okunur, namazlar kılınır. Ev halkı ve misafirler, annemin yer sofrasının etrafına dizilirdi. Önce pirinç çorbası, ardından kapama sofranın tam ortasına konurdu. Ortadaki tas bıçakla yukarı kaldırılır, içindeki pişmiş etler, etrafındaki pilavla birlikte kaşıklanarak yenirdi. Üzüm hoşafı bu lezzete eşlik eder, sofrayı daha da tatlandırırdı.
Babaannemin, “Ayten, eline sağlık, pek de güzel pişirmişsin.”
Dayım ve yengemin, “Eline sağlık Ayten kızım.”
Babamın, “Mustafa, senin de kesene bereket.” sözleriyle dolu sofrada neşe, bereket ve huzur olurdu.
Köpük helva ve tahin helva, lezzet yolculuğunun son durağıydı. Babaannemin “Elhamdülillah.” diyerek başlayan yemek duası, hep birlikte edilen “Âmin.” sesleriyle son bulur; yüzlerde gülümseme, ağızlarda kapamanın o unutulmaz tadı kalırdı.
Bir Sofranın Hatırası
Bugün o kokuyu bir daha duysam, belki çocukluğumun o soba sıcaklığını, babaannemin “Elhamdülillah” diyen sesini yeniden işitirim. Kapama, yalnızca bir yemek değil; aile, bereket, paylaşma ve sevginin soba üstünde pişen hâliydi.