Anılarım-180

Doç.Dr.İbrahim KOÇ 49ibkoc@gmail.com

BUDAPEŞTE GEZİSİ
Bratislava’dan hareket eden otobüsümüz, yaklaşık 200 km mesafede olan Budapeşte’ye doğru yola çıktı. Gündüz vakti olması nedeniyle etrafı görebiliyorduk. Mevsim bahar olduğu için her taraf yeşillikti. Budapeşte’ye kadar yol boyunca manzaraları seyrederek yolumuza devam ettik. Bratislava’dan hareket ettikten yaklaşık üç saat sonra Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye vardık. Budapeşte’nin ortasından Tuna nehri geçmektedir. Böylece şehir ikiye ayrılmakta olup bir tarafın adı Buda diğer tarafın adı Pest olarak anılmaktadır. İki ismin birleşmesi ile şehrin ismi Budapeşte olmuştur.
Gallert Tepesi ve Matthias Kilisesi
Bratislava’dan gelir gelmez rehberimiz bizi doğrudan Gallert tepesi denilen ve şehrin Buda tarafında bulunan bir yere götürdü. Rehberimizin anlattığına göre: “Bu tepe, adını Hıristiyan karşıtlarına (pagan mensupları = çok tanrılı dine inananlar) karşı mücadele eden Piskopos St. Gallert Sagredo’dan almıştır. Çok tanrılı dini savunanlar 1046 yılında, piskoposu yakalamışlar ve bir varilin içine koyarak tepeden aşağıya yuvarlamışlar ve bu şekilde onu öldürmüşlerdir. Gallert’in öldüğü tepenin eteğine ise onun adına bir anıt heykel yapılmıştır. Bundan dolayı bu tepeye onun adı verilmiştir.”
Gerçekten burası Budapeşte’nin en hâkim tepesi durumundadır. Buradan bakıldığında 360 derecelik açı altında bütün şehir görülebilmektedir. Bu özelliğinden dolayı burası turistlerin uğrak yeri haline gelmiştir. Bu tepede şehrin simgesi haline gelmiş elinde bir palmiye dalı tutan kadın heykeli bulunmaktadır. Özgürlük anıtı denilen bu yapı ve heykel şehrin Sovyetler tarafından Nazi işgalinden kurtuluşu anısına 1947 de dikilmiştir. Budin kalesi civarında gezerken Kemal Atatürk sokağı dikkatimizi çekti ve başka ülkelerin de bizim atamızın adını sokaklarına vermeleri beni gururlandırdı.
Budin (Budapeşte’nin Tuna’nın batısında kalan kısmı) Kalesi içindeki Trinity Meydanında Matthias Kilisesi bulunmaktadır. Rehberimizin anlattığına göre: “Tarih boyunca yıkılıp birçok kez yeniden yapılmıştır. Bu kiliseyi 1015 yılında ilk yaptıran kral Stephan’dır. Bu kilisenin bulunduğu meydanda Stephan’nın bir kaide üzerinde atlı bir heykeli bulunmaktadır. Macar kralları taç giyme törenlerini bu kilisede yapmışlardır. 1541 yılında bu kilise Osmanlılar tarafından camiye çevrilmiştir. Budapeşte yaklaşık 150 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda almanlar bu kiliseyi Garnizon olarak kullanmış ve kilise zarar görmüştür.1950-1970 arasında yapılan restorasyonla kilise tahribattan kurtarılmıştır.”
Bulunduğu yer muhteşem bir tuna nehri manzarasına sahiptir. Bu kilisenin hemen yakınında Balıkçılar Tabyası bulunmakta ve Tuna Nehri ile birlikte Peşte bölgesine muazzam bir manzara sunmaktadır. Buradan bakıldığına Tuna nehri üzerindeki köprüleri ile ve Peşte’nin genel görünümü gözler önüne serilmektedir. Nehir kıyısındaki Parlamento Binası tüm görkemi ile göz doldurmaktadır.
Gallert tepesi ve Budin kalesi turunu bitirdikten sonra tur otobüsü ile oradan ayrıldık. Kaleye çok yakın olan tuna üzerindeki köprülerden biri üzerinden geçerek şehir turuna devam ettik. Rehberin anlattıklarından aldığım notlara göre: “Bu geçtiğimiz köprü Zincir Köprü olarak anılan bir köprü idi. Buda ile Peşte’yi birbirine bağlayan bunun gibi dokuz köprü vardır. Bu köprünün yapımına 1839 yılında başlanmış ve 1849 yılında tamamlanmıştır. Köprünün mimarı, köprüler konusunda uzman bir İngiliz inşaat mühendisi William Tierney Clark’tır. Köprünün uzunluğu 380mdir. İkinci Dünya Savaşı’nda (1945) Naziler tarafından köprü bombalanmış ve sadece kuleleri ayakta kalmıştır. 1949 yılında yeniden inşa edilerek günümüzdeki şeklini almıştır. Köprü girişlerinde aslan heykelleri bulunmaktadır.”
Estergon Kalesi
Ertesi gün önce başkent Budapeşte’deki Kahramanlar Meydanı’nı ziyaret ettik. Macaristan’ın kendi topraklarında yaşamasının 1000. yılı şerefine yapılmıştır. Ortada büyük bir sütun bulunmaktadır. Bu sütunun altında Macar devletinin önemli kahramanlarının heykelleri bulunmaktadır. Sütunun arkasında toplamda on dört heykelin bulunduğu iki kanat vardır. Bu kanatlarda Macaristan tarihinin önemli kişilerinin heykelleri vardır. Heykelleri dikilen kahramanların çoğu Osmanlı tarihinde yer alan kişilerdir. Yirminci yüzyılın başında yapılmıştır.
Bu meydanı gezdikten sonra 50 -60 km uzaklıktaki Estargon şehrini ziyarete gittik. Estergon Tuna nehri kenarında bulunan bir şehirdir.
Bizim tarihimiz açısından da önemli bir yere sahiptir. Burada Estergon Kalesi ve Bazilikası (kilise) bulunmaktadır. Kale Osmanlı döneminde şehri savunmak için önemli bir noktaydı. 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından alınmıştır. Uzun süre Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Padişah III. Mehmet zamanında Avusturya Arşidükü Matthias komutasındaki birleşik Avustur’ya ve Erdel kuvvetleri, Osmanlı kale komutanı Lala Mehmet Paşa’nın komutasındaki ordumuzu yenerek Estergon kalesini ele geçirmişlerdir (1595).
Aradan 10 yıl geçtikten sonra ordumuz İstanbul’dan yola çıkmış ve bu günkü Osijek şehrinde ordugahını kurmuş ve burada komutanlar bir toplantı yaparak ne yapılması gerektiği üzerinde tartışmışlardır. Söz alan komutanların bir kısmı “Zaman kaybetmeden on yıl önce elimizden çıkmış olan Estergon Kalesini Avusturya’nın elinden almak için orduyu oraya götürelim ve kaleyi kuşatalım önerisinde bulunur. Diğer kısmı ise “Kanije ve Viyana arasındaki zengin bölgeye doğru orduyu yönlendirelim ve oraları talan edip ganimet kazanalım görüşünü ileri sürerler. Bu ikinci görüş çoğunluk tarafından desteklenir. Bu karar üzerine yeniçeri ağası, birlikleri ile yola çıkarılır. Alınan bu kararı resmileştirme işi, ordu komutanı Lala Mehmet Paşa tarafından ordu kadısı Vildan Oğlu Ahmet Efendi’ye havale edilir.
Bu kadı, alınan kararı inceledikten sonra “Yalın ve küçük dünya çıkarları ardında koşanların sözlerine aldanarak bu denli büyük bir ordu ile çapula çıkmak (zorla insanların mallarına el koymak) büyük bir hatadır. Çünkü Kasım’a kadar daha seksen gün olup talan işi yirmi otuz günde biter. Asker takımı, talandan ele külliyetli mal geçirince bu ganimet mallarını emniyetli bir yere götürmek için hemen dağılırlar. O zaman, düşman İstoni Belgrad’ı ya da Budin’i kuşatırsa onlara kimlerle karşı koyabilirsiniz? Özellikle padişahımızın: “Estergon Kalesi’nin geri alınması başlıca arzumdur” dediğini siz söylemiştiniz. Eğer önce Estergon kalesinden başlarsanız, gayretleriniz sonunda bu kaleyi ele geçiremeseniz bile mazur sayılırsınız”.
Bu sözler sadrazamı gaflet uykusundan uyandırıp, yeniçeri ordusunu geri çağırtıp Estergon Kalesi’ni kuşatmaya yöneltti. [*],s 193-194
Sonunda Estergon Kalesi tekrar Osmanlı egemenliğine geçti.  Lala Mehmet Paşa on yıl önce muhafızlığını yapığı kaleyi düşmana teslim etmek zorunda kalmıştı. Fakat bu defa Sadrazam olarak tekrar ele geçirince “Bundan sonra ölsem de gam yemem” demiştir 1605. Fakat Viyana bozgunundan sonra bu kale kesin olarak kaybedilmiştir. 
İşte böylesine zengin bir tarihi geçmişe sahip Estergon şehrine vardık. Önce Tuna nehrinin karşı kıyısından Estergon kalesini gören hâkim bir mevkiye gidip kaleyi ve bazilikayı uzaktan seyreyledik. Tuna nehrinin sakin sakin akışını gördük. Oradan üzerine türküler yakılan, uğruna askerlerin şehit olduğu, savaşı kaybeden komutanların hapsedilip mallarına el konulmasına yol açan Estergon’a vardık. Kale burçlarında fotoğraf çektirdik. Bazilika (kilise) içine girip bu görkemli kiliseyi inceledik. Başka turist grupları da vardı. Estergon Kalesi’nin uzaktan çekilen bir fotoğrafını yazının sonuna ekledim.
Akşam Tuna nehri üzerinde bir tekne turuna katıldık. Tekne ile yaptığımız gezide Tuna’nın her iki kıyısındaki ışıklandırılmış güzel manzaraları izleme fırsatı bulduk.
Estergon Kalesi ve Bazilikası 2016
Budapeşte gezisi tamamlandıktan sonra akşam otelde konakladık. Ertesi gün İstanbul’a dönmek üzere sabah kahvaltısından sonra Viyana Hava Alanı’na gitmek üzere grup otobüsümüzle yola çıktık. Yaklaşık iki buçuk saat süren yolculuktan sonra Viyana Hava Alanı’na ulaştık. Yol boyunca gezmiş olduğumuz orta Avrupa ülkelerinin ne kadar gelişmiş olduğunu yaşayarak görmüş oldum. Budapeşte, Viyana, Prag, Bratislava ve Dresden şehirlerine baktığımızda her bir şehrin kendine özgü mimarisi insanı kendisine hayran bırakıyor. Fakat Budapeşte’nin mimarisi beni daha çok etkiledi. Özellikle Parlamento binası çok görkemliydi. Avrupa’nın gezmiş olduğumuz bu bölgelerinin gelişmişliğini ne kadar anlatsam yine de bazı hususlar noksan kalır. Onun için bu yerleri yerinde görmek en isabetli davranış olur. Viyana’dan kalkan uçakla İstanbul Atatürk Hava Alanı’na salimen ulaştık.                                                                                                                      [*] Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül – Vukuat, Osmanlı Tarihi, cilt I-II, sadeleştiren çıklamalar ekleyen Prof. Dr. Neşet Çağatay,1979, T.T.K. Basımevi, Ankara