Reklam
Reklam
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Zekat Nedir Ne Değildir-2

01 Temmuz 2015 - 14:11

Zekât ile ilgili yazıma bu hafta da devam ediyorum. Geçen hafta zekâtın hükmü, hikmeti ve şartları itibarıyla Kur'an'da ifade edilen ayetleri yazmıştım. Buradan anladığımız ve Müslümanların yerine getirmesi gereken, farz hükmünde bir ibadet söz konusudur.
         Buna göre; bir Müslüman zaruri ihtiyaçlarının dışında edindiği mal ve varlığın, bir nisap ölçüsünün üzerine çıkması sonucu, belirtilen miktarda, yine belirtilen kimselere bunu vermek zorundadır. Bunun önemli şartlarından birisi de, edinilen zekâta tabi malın üzerinden bir yıl geçmesi gerekmektedir.
            Buradaki ince nokta şudur: Zekâtın zamanı asla geçirilmemelidir. Bir yılın altında kalan bir zaman diliminde de zekât verilebilir. Hadis kitaplarında Hz. Peygamberin bu konuda izin verdiği beyan edilmektedir.
            NELER ZEKÂTA TABİDİR?
            Altın, gümüş gibi edinilen varlıklar, nisap ölçüsünü bulmuşsa zekâtı verilir. Altının nisap miktarı 20 dinardır. 1 Dinar 4,25gram olduğundan, günümüz ölçümlerine uyarlandığında 85grama tekabül eder.
            Gümüşün nisap miktarı 200 dirhemdir. 1 dirhem 2.975grama eşittir. Dolayısıyla gümüşün nisap miktarı, 595grama karşılık gelir. Altın ve gümüşte bu rakamların üstünde varlığı olanlar, 40'ta 1 yani yüzde iki buçuk üzerinden zekât verir.
            Hz. Peygamberden nakledilen hadis şu şekildedir:
       'İki yüz dirhemin olup da üzerinden bir yıl geçmişse, onda beş dirhem (zekât) vardır. Yirmi dinarın olmadıkça, senin üzerine altında (zekât olarak) bir şey yoktur. Yirmi dinarın olup ta üzerinden bir sene geçerse, onda yarım dinar (zekât) vardır. Fazlasının(zekâtı) bu hesaba göre yapılır.'
             Geçen hafta kısaca temas ettiğim bir konu vardı. Çeşitli amaçlarla biriktirilen altın, gümüş, para ve sair varlıklarla ilgili olarak, Müslümanlar Kur'an mesajına ve Hz. Peygamberin uygulamalarına göre değil, kendi akli yorumlarına göre hareket etmektedir. Bu durum günahkarlığı kat be kat arttırmaktadır.
            Günümüzde başta faiz olmak üzere, ekonomik meseleler günün şartlarına göre kabul görüp değerlendirilmektedir. Üzülerek ifade etmeliyim ki bunların büyük bölümü, Kur'an hükümlerine ve Hz. Peygamberin uygulamalarına terstir.
            Müslümanlar Kur'an mesajını terk ederek, yaşadıkları hayat şartlarına inanır hale gelmiştir. Kur'an niye zekâtı faizle mukayeseli olarak anlatmaktadır? Bugün hala kafa yorulmuyor. Din âlimi olarak kabul edilenler, Allah'ın bu ayetlerini yok sayıyor ve insanlara anlatmıyorlar. Dolayısıyla büyük bir vebal altına giriyorlar.
            Öncelikle şunu söylemeliyim. Kur'an; altın, gümüş, para vesair varlıkların stok edilmesini ve biriktirilmesini yasaklaşmıştır. Bunu şiddetle yeren ayetler vardır. Böyleleri için elim bir azap müjdelenmektedir. Çünkü Allah; biriktirmeyi değil, varlığın hareket ettirilmesini istiyor.
            Piyasada hareket eden varlıklar ister ticari, ister sınaî olsun genişleme yaratır. İstihdam, katma değer oluşturur. Dolayısıyla faizin ilacı olur. Bir örnek vererek tekrar konuma dönmek istiyorum.
            Konuyla ilgili ayetlerde, ‘infak' kelimesi geçmektedir. Yani Allah yolunda harcayın anlamındadır. Tefsirler hep böyledir. Anlamlandırma asırlarca böyle devam etmiştir. Hâlbuki Kur'an ayetleri arasındaki ilişki bağı bir araya getirilmeden, bu ayetlerin tam olarak anlaşılması mümkün değildir.
            Şimdi dikkatinize sunuyorum. Arapçada ‘nafak' kelimesi, tünel anlamına gelmektedir. 'İnfak' kelimesinin anlamı ise, bir şeyi tünelden geçirmek demektir. Dolayısıyla biriktirilen, stok yapılan mallar aynen tüneldeki malın durumu gibidir. Konuyla ilgili diğer ayetlerde biriktirmeyi, yastık altına koymayı, stok etmeyi yasaklayan hükümleri dikkate aldığımızda şunu söyleyebiliriz:
             İnfak edin yani biriktirmeyin, stokta tutmayın. Varlığın nafaktan çıkarılması, infaktır. Allah böyle emrediyor. Nifak edin demek, varlığı piyasaya sürün demektir.
            Zekât konusuna şimdi devam ediyorum.
            Altın ve gümüşten sonra ziynet eşyalarının durumu var. Elmas, zümrüt, yakut, inci, zebercet, mercan gibi kıymetli taşlardan yapılan süs eşyaları; ancak ticaret malı olarak kullanıldığında bunlara zekât düşer.
            Altın ve gümüş ziynet olarak kullanıldığında, nisabı aşıyorsa zekâtı gerekir. Bununla ilgili olarak Hz. Peygamberimizden örnek vardır.
            Bir kadın yanında kızı ile birlikte Hz. Peygamberin yanına gelir. Kızın kolunda iki adet bilezik vardır. Hz. Peygamber kadına, bu bileziklerin zekâtı verildi mi diye sorar. Kadın hayır cevabı verir. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadına şöyle der:
            'Kıyamet gününde, Allah'ın onların yerine sana ateşten iki bilezik taktırması hoşuna gider mi?'
            Altın ve gümüşün dışında kâğıt para, çek ve ticari mallar belirtilen nisap miktarlarının üzerinde ise zekâta tabidir. Burada zaruri ihtiyaçların dışında nisap miktarını aşmış varlık önemlidir.
            Bu konuda çok sıkıntılı sorular vardır. Aslında Kur'an ve Peygamber uygulamaları dikkate alınsa hiçte zor konular değildir. Bir örnek vermek istiyorum. Bir işletme düşünün. Üretim yapıyor. Bunun için edindiği bina, makine, ekipman, araçlar ve sair varlıklar zaruri ihtiyaçtır.
            İşletme sahibi borcun dışındaki varlığını hesap eder. Altın nisap miktarının yanı 85gramın üzerinde ise, o rakam üzerinden yüzde iki buçuk oranında zekât verir.
            Hayvan sahiplerinin vereceği zekâtla ilgili olarak, yine Hz. Peygamberin uygulamasına müracaat etmek gerekmektedir. Bu konuda Hz. Peygamberin, vefatından önce kaleme aldırdığı bir ferman vardır. Ancak bu ferman, vefatı sebebiyle gerekli yerlere ulaştırılamamıştır.
            Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer zamanında, hayvanlarla ilgili zekât uygulaması bu fermana göre yapılmıştır.
            Develerle ilgili ölçüleri geçerek, koyunlarla ilgili olanları vermek istiyorum.
            40–120 koyun'a 1 koyun, 121–200 koyun için 2 koyun, 201–300 koyun için 3 koyun zekât verilir. Eğer hayvan sayısı 300 âdeti geçiyorsa, her 100 koyun için 1 koyun zekâtı hesaplanır. Bu durum keçi içinde aynı şekilde uygulanır.
            Sığırlardaki ölçü şöyledir. 30 sığır için 1 dana veya düve, 40 sığır için 2 yaşını doldurmuş 3 yaşına girmiş dişi sığır zekât olarak verilir.
            Burada önemli bir ayrıntı söz konusudur. Kişinin toprak sürmede yani çiftçilikte kullandığı hayvan, zekâta tabi değildir.
            Bunun dışındaki at, katır ve merkepler zekâta tabi değildir. Nahl suresi 8. ayette şöyle buyrulmaktadır:
            'Allah sizin için atları, katırları ve merkepleri binek ve ziynet olarak yarattı. O sizin bilmediğiniz daha nice şeyleri yarattı.'
            Ayetten şunu anlıyoruz. Bu hayvanlar binek ve ziynet olarak yaratmıştır. Yani kullanılmak üzere yaratılmıştır. Dolayısıyla onlara zekât düşmemektedir.
            Toprak mahsullerinde ilgili ayetleri geçen hafta vermiştim. Bunlarda nisap miktarı 5 vesk'tir. Bunun günümüz karşılığı 675kg'dır. Masrafı çıkarılmış bir ürün 675kg üzerinde ise ona zekât vardır.
            Topraktan ürün elde edilmesinde; nehir suyu ve yağmur geçerli olursa, bundan elde edilecek ürünün zekât miktarı 1/10 oranındadır. Eğer ürün; kuyu, artezyen ve insan emeği ile sulanarak kaldırılıyorsa, zekât oranı 1/20'dir.
            MADENLERİN ZEKÂTI
            Yeraltı kaynakları olan madenleri üç sınıfa ayırabiliriz. Birincisi; altın, gümüş, demir, bakır, alüminyum gibi ateşe dayanıklı madenler.
            İkincisi; yakut, elmas, yeşim taşı, sürme, tuz, kireç, granit gibi eritilmeye elverişli olmayan madenler.
            Üçüncüsü; petrol, doğalgaz, cıva gibi sıvı olan madenler
            Madenlerin tamamı zekâta tabidir. Altın ve gümüşün nisap miktarına göre verilir. Bu tür madenlerin zekâtında bekleme süresi yoktur. Madenlerin bulunmasıyla birlikte, zekâtın verilmesi icap eder.
            Madenlerin zekâtının verilmesiyle ilgili olarak Kur'anda şöyle buyrulmaktadır:
    'Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak size YERDEN ÇIKARDIKLARIMIZDAN İNFAK EDİN.' (Bakara–267)
            RİKAZ'IN ZEKÂTI NEDİR?
            Eski devirlerde kâfirlerin yeraltına gömdükleri, ancak bu yerlerin fethinden sonra yeraltından çıkarılan her türlü define ve hazineye RİKAZ denir. Rikazın miktarı ne olursa olsun, nisap miktarı aranmaz. Azından da, çoğundan da zekât verilir. Hz. Peygamber bu konuda şöyle demiştir:
            'Rikaz'ın beşte bir nispetinde zekâtı vardır.'
ZEKÂT KİMLERE VERİLİR?
            Zekâtın kimlere verileceğini, Kur'an gayet açık ve seçik biçimde bildirmiştir.
            'Zekât ancak fakirlere, miskinlere, zekât memurlarına, müellefe-i kulüba verilir. Yine köleleri azad etmek, borçluyu borcundan kurtarmak, Allah'ın yolu ve yolda kalmışlar için sarf edilir. Bu Allah tarafından farz kılınmıştır. Allah hakkıyla bilen ve hikmet sahibidir.' (Tevbe-60)
            Fakir; kendisine ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda varlığı olmayan kişidir.
            Miskin; kendi ihtiyaçlarına yetecek kadar malı olmayandır. Fakirden farkı, başkaları tarafından fark edilmez ve kendisi iffetinden dolayı istemez ve sadaka almaz.
            Zekât memurları, devlet tarafından zekât toplamakla görevlendirilenlerdir. Kendilerine zekât verilir. Aynı şekilde onlara zekâttan maaş verilir.
            Müellef_i Kulüp; kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimselerdir. Aynı şekilde ihtida etmesi umulan gayri Müslimlere de, devlet tarafından zekât gelirinden bir fon ayrılarak zekât verilir.
            Köleler için de zekât verilir. Burada amaç onları kölelikten veya esirlikten kurtarmak için zekâttan bir pay ayrılarak bu yolda harcama yapılır.
            Borçlular içinde zekât verilir. Dinde günah kapsamına girmeyen herhangi bir nedenden dolayı borca giren kimsenin, borcunun ödenmesi için zekâttan bir fon ayrılır.
            Allah yolunda olanlara zekât verilir. Allah rızası gözetilerek yapılan her türlü hayırlı işe sarf edilmek üzere zekâttan bir pay ayrılabilir.
            İbnü's sebil, zekât verilecek en son sıradaki kesimdir. Bunlar kendi yurdunda zengin olabilir. Ancak bir sefere çıktığında, gittiği yerde ya da yolda muhtaç duruma düşen kimseler ve zor şartlar altında kalan fakir yolculardır.
            Zekâtın kimlere verilebileceğini bildiren Tevbe suresinin 60. ayetiyle ilgili olarak, Kitap ve Hikmet Dergisinin 10. sayısında Enes Alimoğlu şu açıklamayı yapıyor:
            'Bu ayette zekât verilecek kimseler ve kurumlar ortaya konmuştur. Bunlar sekiz olup, ilk dördü (lam) harf-i ceri, sonraki dördü için (fi) harf-i ceri kullanılmıştır. Bu durum, zekâtı ilk dört kişiye temlik yolu ile verilmesine yani elden teslim etmeye; diğer dört kişiye zekâttan bir fon ayrılarak onlara sarf edilmesine delalet etmektedir. Meal verilirken bu incelik gösterilmeye çalışılmıştır.'

Bu yazı 1015 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum