Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-88

06 Ocak 2020 - 10:04

Gece çok sakin geçmişti. Düşman, Demirci yönünde herhangi bir harekâtta bulunmamıştı. Gördes'e doğru baktılar, alev kalmamış ama gökyüzünü siyah bir bulut kaplamıştı. Yanık kokuları, Söveler tepelerinden dahi hissediliyordu. Hâlâ yer yer dumanlar yükseliyordu. Ancak, herhangi bir hareket görülmüyordu. Sanki düşman çekilip gitmiş gibiydi.
               İbrahim Ethem Bey:
               - Derhal keşif kolları çıkaralım, Gördes'e gidip vaziyeti tetkik etsinler, dedi. 
                 Halil Efe kumandasında bir keşif müfrezesi şehre gönderildi. Bir saat kadar sonra Halil Efe'den gelen işaret atışları üzerine hep birlikte Gördes'e hareket ettiler.
               Gördes Kuva-yı Milliye azaları, Gördes müfreze kumandan ve erleri hep birlikte yanmış yıkılmış Gördes'e girdiler. Düşmandan bir eser kalmamıştı. Koca bir kasaba kül halini almış ve ortalığı çok fena bir koku kaplamıştı. Sokaklardan geçilemiyor, sokaklar bilinemiyordu. Her sokakta birçok vatandaş şehit edilmiş yatıyordu. Bazısının yalnız ayakları kalmış, bazısının yalnız bir kolu, bazısının yalnız bir başı kalarak diğer azaları simsiyah bir halde yanmıştı. Bu manzara karşısında herkes ağlıyor, biran önce kasabadan çıkmak istiyorlardı. Ancak kasabadaki zayiatı tespit edip yangın aralarında kalmış zavallı ve kaçamayan ihtiyarları kurtarmaları gerekiyordu. Kasabada 40-50 hane kurtarılabilmişti. Yıkıntılar arasında gezerken Halil Efe'nin vadide yankılanan gür sesi duyuldu:
                -Bu yana gelin! Bu yana!
               Hep birlikte o tarafa yöneldiler. Bir süre sonra öyle bir manzara ile karşı karşıya kaldılar ki; diller konuşamadı, yürekler çarpmadı, gözler görmekten utandı.
               -Bu biçareler her nasılsa kaçamamış, düşmanın eline düşmüşler, dedi yutkunup sustu.
               Kimse konuşamadı, kelimeler boğazlarda düğümlenmiş, iniltiler, feryatlara dönüşmüştü.
               -Bütün düşman askerleri tarafından ırzlarına tasallut edilmiş zavallıların, çıldırmışlar!.. Dedi arkasını getiremedi.
                Ayakları, kolları kırılmış, bütün vücutları, yüzleri simsiyah olmuş insan denecek halleri kalmamıştı. Bu manzara karşısında herkes hıçkırıklarla ağlıyor ve 'İntikam!' ' İntikam!' sesleri göklere yükseliyordu'
***                                 
Sanki Gördes'e büyük bir ateş düşmüştü. Güzelim Gördes alev alev yanıyordu. Bahar elbiseleriyle süslü ayva, nar ve badem ağaçları, henüz tomurcuklanmaya başlayan taze asma dalları, tatlı bahar kokularını etrafa yaymaya başlayan kırmızı, beyaz güller, mor nergisler, şebboylar, fesleğenler simsiyah olmuş, birer iskelet halini almıştı. Hayatta kalabilmeyi başarmış kediler ve köpekler gözleri fal taşı gibi açılmış girecek bir kapı, bir delik arıyorlardı. Uçamayıp boğulan serçe yavruları birer birer yanan toprağa düşüyor, çırpınarak ölüyorlardı. Otlar yanıyor' Toprak yanıyor' Su yanıyordu. Bağlar' Bahçeler' Tarlalarda henüz yeşermeye başlamış ekinler'
Mustafa Dede, gözlerinde biriken yaşlar, beyaz sakalının örttüğü çökmüş yanaklarına doğru akarken bakışlarını bir noktaya dikmiş anlatmaya devam ediyordu:
 -Kınalı parmakların, bin bir emekle özene bezene işlediği kanaviçeler, danteller, o güzelim çeyizler' (Durdu, bir iç çekti) Hatıralar' Emekler' Ümitler' Hepsi, hepsi de kül olmuştu.
-Dede! Hani sarı horozu, kahraman horozunuzu anlatmadın! Onu da anlatsana dede!
Minik Mustafa'nın yalvaran sözleriyle kendine gelen Mustafa Dede, yaşlı gözlerle torunlarına baktı, derin bir nefes alarak anlatmaya devam etti:
-Yunan Gördes'ten çıkınca, Hemen evlerimize koştuk. Evimize geldiğimizde ne görelim; dağ gibi kömür ve kül yığını.  Dumandan ve yanık kokusundan nefes alamıyorduk. Tam dönüp gidecektik ki' Bir horoz sesi!.. Baktık, dumanlar arasında bir horoz; bu, her sabah bizi tatlı sesiyle uyandıran sarı horozumuzdu. Ayaklarından biri tamamen yanmış, kalan tek ayağının üstünde, yarı yıkılmış bir duvarın üstünde, o güzel sesiyle ötüyor, sanki bizim matemimize ortak olmaya çalışıyordu'
Beş tane de tavuğumuz vardı. Acaba onlar da duruyor mu diye baktık' Yok, hiçbirisi yoktu.  Tavuklar düşmanın şerrinden kurtulamamış, ama Sarı Horoz, ayağını vermiş,  başını vermemiş, tek ayağının üstünde dimdik duruyor ve o güzel sesiyle ötüyor, ötüyordu'
Mustafa Dede'nin sesi boğulmuş, gözleri tekrar dolmuştu, torunu Mustafa'ya baktı, güldü:
-İstediğin oldu mu? Beni yine ağlattın küçük cambaz! Diyerek başını okşadı.
                                                  SON             
               'YANGIN' burada sona erdi. Ama Gördes'in Millî Mücadele Destanı devam ediyor,Gördesliler için 'ZOR YILLAR' henüz yeni başlıyordu. Yeni romanımızda buluşmak üzere '

Bu yazı 1255 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum