Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

"Söyleyin O Ali'ye"

23 Temmuz 2015 - 13:55

Suruç'ta patlayan bomba, 32 vatandaşımızın hayatına maloldu. Çok sayıda insan yaralandı. Bunlar bir terör eyleminin sonucundaki istatistikî rakamlardır. Yıllardır mutat olduğu üzere böyle yapılır.
            Ardından ne kadar etkili ve yetkili isim varsa, açıklama için sıraya girer. Bu saldırı ülkemizin birliğine karşı yapılmıştır. Türkiye'nin büyümesini çekemeyenler var. Bomba istikrarımıza karşı patlatılmıştır. Şimdi birlik olma zamanıdır. Ele ele vermek zorundayız. Teröre karşı ortak tavır almalıyız.
            Bunların cümlesi, işin hikâye tarafıdır. Meselelere asla kafa yormayan, ölümleri dert edinmeyen muhterem halkımıza uygulanan terapi seanslarıdır. Teskin edici ilaç gibidir bu laflar. Dinlersiniz ve ne oluyor diye, asla merak etmezsiniz.
            Sonra ekranlara dev siyaset allameleri çıkar. Bombacı çocuk hikâyesinden başlar, terör örgütlerine kadar, ‘vay be' dedirtecek malumatlar verir. IŞİD nasıl çalışırmış, destekçileri kimlermiş, PYD ile nasıl düşman olmuş gibisinden.
            Yaklaşık yarım asırdır devam eden şiddet ve terör belasının, son filmidir Suruç ve sonrasında yaşadıklarımız. Cüce politikaların ve ucuz politikacıların tüm kusur ve kabahatleri, hep böyle ve aynı ninnilerle örtülür.
            Hüzünle ifade etmeliyim ki hiç kimse sınırımıza sıfır kilometrede, yaklaşık 4 yıldır devam eden bir savaşın tarafı olduğumuzu dile getirmez. Dolayısıyla ‘yeter artık' diyen bir allame çıkmaz ortaya.
            Nasıl mı diyeceksiniz?
            Bizi takip eden okuyucularımız iyi hatırlar. Suriye'de Arap baharının rüzgârıyla başlayan iç karışıklığın, ilk günlerinde yazmıştım. Suriye'nin konumuna dikkat çekmiş ve bu coğrafyanın, Ortadoğu'nun sigortası olduğunu dile getirmiştim. Mısır, Libya, Tunus ve diğerleri ile Suriye'yi mukayese edemezsiniz demiştim.
             Benim iddia ve tespitlerim şöyleydi:
            'Ortadoğu'da siyaset yapmak için; bölgenin peygamberler tarihinden bugüne olan seyrini iyi bilmek lazımdır. Osmanlı bu coğrafyadan hangi hazin trajedilerle çekildi diye, son 150 yıllık tarihi didik didik etmek gerekir.
            Etnik, dini ve mezhepsel faktörler göz önüne alındığında, Ortadoğu'nun tam bir bataklık olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu coğrafyada siyaset yapmak, üstün meziyet ve birikim ister. Çünkü Ortadoğu'nun tarihi, bir gerçeği adeta haykırmaktadır: ‘Bu coğrafyada ezeli düşmanlıklar ve ebedi dostluklar yoktur.'  Hesaplar günde üç defa değişir. Dolayısıyla bölgede demokrasi talep etmek, fanteziden öteye geçmez..'
            Suruç'ta son patlayan bomba, Türkiye'nin bölgedeki yanlış politikasını iflas ettiren bir bombadır. Bu bomba, bize şu gerçeği gösteriyor. Ne yazık ki Türkiye, bir şekilde artık Ortadoğu bataklığının içindedir. Bu akılsızlık böyle sürerse, Suruç son bomba olmayacaktır.
            Ortadoğu siyasetinde hayallere ve fantezilere, asla yer yoktur. Bugüne kadar da olmamıştır. Türkiye; Arap baharı ile bir hayal, bir rüya gördü. Bölgenin abisi olmaya heves etti. Suriye'deki iç karışıklığa taraf oldu.
            Esad, bir anda Eset oluverdi. Üç aylık ömür biçildi. Şama gidilecek, Emeviye camiinde Cuma namazı kılınacaktı. Suriye'ye karşı savaşan bütün eşkıya gurupları, sınırlarımızı delik deşik etti. Giren çıkan, belli değildi. MİT TIR'larının esrarı, dünyayı şaşkına çevirdi. Sınırın ötesinde gündüz savaşanlar, gece Hatay'a uyumaya geldi.
            Fakat Suriye, bizimkilerin hayal ettiklerinin ötesinde, bir konuma ve güce sahipti. Esad asla pes etmedi. Neticede; bölgedeki savaş, Suriye'den daha fazla Türkiye'yi etkilemeye başladı.
            Topraklarımızdaki 2,5 milyon mülteci, problem haline geldi. Hiç hesapta olmayan bir örgüt çıktı ortaya. IŞİD denilen örgüt, ortalığı kasıp kavurmaya başladı. PYD meselesi hemen ardında geldi. Sınırımızın kuzey-güney eksenindeki Kürt varlığı ile Türkiye, daha bir şaşkına döndü.
            Uzatmaya gerek yok. Hayallerle ve fantezilerle Suriye'deki iç karışıklığa taraf olan Türkiye; sonunda bir değil, bin dert ile karşı karşıya kaldı. Bu görüntü ürperticidir ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını tehdit etmektedir.
            Hülasa, stratejik derinlik iddiaları, Suriye politikası ile stratejik bir çukura dönmüştür.
            Rüyasında Mısır'ı gören Türkiye, uyandığında Suriye gerçeği ile karşı karşıya kalmıştır.
            Reyhanlı ve Suruç bombaları, Diyarbakır'da seçim öncesi patlayan bombalar, PKK'nın 2 polisi ve 1 askerimizi şehit etmesi, bizi acaba hayallerden gerçeğe döndürebilir mi?
            Musul konsolosluğumuzdaki rehin dramı, Süleyman Şah türbesini örgüt tasallutundan dolayı nakletme aczimiz, bizi rüyadan uyandırabilir mi acaba?
            Esad'a Eset, IŞİD'e DAEŞ demekle, Türkiye bu bataklıktan kurtulur mu dersiniz?
            Durumu, vahim olarak nitelendiriyorum. Sınırlarımızda yeni bir Peşaver kurulmuştur. IŞİD ve benzeri dev terör örgütleri, Türkiye'yi acaba kendine getirebilir mi?
            Sanmıyorum. Ama ben, yine de bizimkilerin kulağına gitsin diye, yazımın başlığını oluşturan şu tarihi hikâyeyi anlatmak istiyorum:
             Ali- Muaviye mücadelesinin yaşandığı 7. yüzyılın ortalarındayız.
            Muaviye, Şam valisidir. Ali, Kufe'dedir. Bir gün Kufeli'nin birisi, erkek devesiyle birlikte Şam pazarına gelir.
            Ancak pazarda akıl almaz bir durumla karşılaşır. Şamlı birisi Kufeli'nin yanına gelerek, 'Bu deve dişidir ve benimdir' der.
            Deve dişidir erkektir, deve benimdir senindir tartışması büyür. Kalabalıklar tartışmanın merkezine yönelir.
             O sırada pazaryerini gezmekte olan Muaviye, olay yerine gelerek durumu sorar.
             Vaziyeti öğrenen Muaviye, Kufe'liye şöyle seslenir: 'Bu deve dişidir ve Şamlınındır.'
            Ardından Pazaryerindeki binlerce taraftarına seslenir: Bu deve erkek mi dişi midir? Cevap hep bir ağızdan verilir: 'Bu deve dişidir!'
            Muaviye binlerce taraftarına, ikinci kez sual eder: Bu deve kimindir? Taraftarları anında karşılık verir: 'Deve Şamlınındır!'
            Kufeli ne yapsın? Muaviye'nin şerrinden korkuyor. Çaresiz boynun bükerek, deveyi Şamlıya elleriyle teslim eder.
             Kufeli pazarı terk ederken, Muaviye kendisini çağırır. Adamı karşısına alarak şöyle hitap eder:
            'Bu devenin dişi olduğunu sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Devenin sahibi de elbette sensin.
            Şimdi git o Ali'ye söyle:  Bir devenin dişi mi, yoksa erkek mi olduğunu bilemeyen ve benim her söylediğime tereddütsüz itaat eden, arkamda 10 bin adamım var. Ayağını denk alsın.'
            Bombalar patlıyor. İnsanlarımız parçalanıyor. Polisimiz, askerlerimiz katlediliyor. Sınırlarımız delik deşik olmuş. Kimin eli kimin cebinde, belli değil.
            IŞİD gibi bir örgüt; binlerce insanı almış arkasına kafa kesiyor, kol kesiyor, bağrımızda bombalar patlatıyor.
            Dolayısıyla tehdit ediyor:
            'Söyleyin o Türkiye'ye, ayağını denk alsın' 

Bu yazı 1413 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum