Reklam
Reklam
Haftanın Yazısı

Haftanın Yazısı

gordesgazetesi@gmail.com

Seçimden Sonra Gördüklerim!

05 Kasım 2015 - 21:24

Yıllardır her seçim sonrası aynı şey söylenirdi: Seçim bitti, geçim başlıyor.
            1 Kasım'dan sonra bu gelenek bozuldu. Kimsenin geçimden bahsettiği filan yok. 5 ayda ikinci bir seçime mecbur bırakılan ülkemin insanı, kaygı ve korku zemininde devasa bir sonuç çıkardı ortaya.
            Koalisyon yok ve tek parti iktidarı var.
            Buna rağmen 1 Kasımın sonrasında, hala iki kavram üzerinde tartışmalar, konuşmalar ve değerlendirmeler devam ediyor. Bu yüzden seçim bitti, geçim başlıyor genellemesi kimsenin umurunda değil.
            Peki, nedir bu iki kavram?
            Birincisi hayret'tir. Hemen herkes Ak Partinin %50 almasına hayret ediyor.
            Seçim öncesinde tüm araştırma ve anket sonuçları, 7 Hazirana benzer sonuçlar veriyordu. Ak Parti yetkilileri açıklamalarında, 276 sınırındayız mealinde kaygılı ifadeler kullanıyordu.
            Muhalefet kanadı, Ak Partinin artık tek başına iktidar olamayacağına, neredeyse iman etmişti.
            Medya zaten bıçak gibi ikiye ayrılmıştı. Gazetecilik itibarını kaybetmiş, taraflar parti sözcüsü ve bülteni gibi hareket ediyordu. Akıl almaz bir bilenme ve hesaplaşma duygusuyla seçim akşamına hazırlanıyorlardı.
            Ak Partinin tek başına iktidar olamayacağını bekleyenlerle, acaba kıl payı iktidar olur mu diyenlerin mücadelesi, sanki savaş ortamını andırıyordu.
            Rakamı yuvarlayarak söylüyorum. Sandıktan 50 çıkınca, ilk önce Ak Parti hayretler içerisinde kaldı. 276'nın ucundan azıcık beklenirken, yüzde 50 gelince hayretten şaşkına döndüler.
             İkinci kavram şaşkınlıktı. Muhalefet kanadında MHP'nin büyük düşüşü, herkesi şaşkına çevirdi. Haziran seçimlerine göre, 4–5 gibi bir kayıptı bu. Kayıptan ziyade bir çöküş demek doğru olur.
            Neticede MHP ile gerçekleşen şaşkınlık, tüm muhalif çevrelerin gündem maddesi oldu.
            ELVEDA GAZETECİLİK
            Seçim sonuçlarından geriye kalan ve bana göre en önemli vakıa, bu ülkede gazeteciliğin iflas etmesidir.
            Bir yanda iktidar yanlısı yayın kuruluşları var. Parti sözcüsü gibi hareket ediyorlar, gündem belirlemeye çalışıyorlar. Hakaret, tehdit, ne ararsan var.
            Peki ya satış rakamları? Her şey ortada, tirajları yerlerde sürünüyor.
            Bunun karşısında Ak Partiye muhalif olan yayın kuruluşları var. Ak Partinin karşısındalar ama kimin yanında olduklarını açıkça ifade etmiyorlar. CHP mi, MHP mi, HDP mi?
            Ak Parti iktidarının hiç mi iyi icraatı yok. Bu yayıncılık anlayışı, diğerlerinki gibi yerlerde sürünüyor.
            2 Kasım sabahından itibaren, hüzünle medyayı izliyorum. Nasıl kazandık diye, aldın mı diye hareket çekenler, tehdit savuranlar, hakaret edenler.
            Muhalif tarafta 50'nin şokunu yaşayıp, üst perdeden yazanlar. Köşesini bırakanlar, bu millet için gerek yok diyenler.
            Sanırsın bir savaştan çıktık.
            SANDIK DEMOKRASİSİNE DEVAM
            1946 yılından bugüne kaç seçim geçirdik. Her seçim döneminde, mutlaka çalkantılı siyasi ve sosyal şartlar hâkim oldu. Toplumsal olaylar, ekonomik krizler, askeri darbeler, çatışmalar, atışmalar hiç eksik olmadı. Bu yüzden sakin ve huzurlu bir ortamda seçime gidilmedi.
            Seçmen kaygılarla, bazen korkularla oy kullanmak zorunda kaldı. Umumi dertler varken, küçük dertlerini hiçe saydı. Çünkü onları, tercihinde kullanma fırsatını bulamadı.
             1 Kasım seçimlerine, diğerlerine göre çok daha ağır ülke şartları içerisinde gitti seçmen. Devasa kaygı duydu, müthiş korkular yaşadı.
            Fikir ve düşünce hürriyeti, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, hak ve hukuk işlerliği, demokratik düzen gibi kavramlar, seçmenin kriteri haline gelemedi.
            Eğitim düzeyi, geçim seviyesi standardın altında olan, ortalama bir seçmen profili var ülkemizin.
            Geçim kaygısı yaşarken, ifade özgürlüğü bir işe yaramaz. Kaderci bir din anlayışına teslim olmuşken, yargı bağımsızlığını dert edinmez. Gazeteyi fotoğraf albümü olarak telakki ederken, basın özgürlüğüne akıl erdirmez.
            Onun dünyasında demokratik hak ve hürriyetler asla karın doyurmaz.
            Türkiye ortalaması böyledir. Böyle olduğu için, mecburen sandık demokrasisi geçerlidir.
            Onun istediği kavga dövüş olmasın. Yolum, suyum olsun. İşim ve aşım olsunla sınırlıdır. Bunları kim temin ediyorsa makbulüdür.
            1 Kasım bu sosyolojik gerçeği bir kez daha teyit etmiştir.
            MHP'LİLER NİYE ŞAŞKIN?
            5 ayda bir parti, bu kadar büyük bir oy kaybını nasıl yaşayabilir? MHP, aşağıdan yukarıya kaynıyor. Bahçeli ve yönetimi ağır eleştiriler alıyor. Bu sonucun nedenleri yazılıp söyleniyor. Onlara tekrar girmeyeceğim.
            Bence MHP'nin problemi, söylenenlerin ve konuşulanların çok ama çok ötesindedir.
            Benzer lafları sıralamak istemiyorum. Ancak MHP camiasına, geçenlerde yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum.
            Adam hekimliğe meraklı. Ancak seviyesi ve eğitim şartları buna imkân vermemiş. Çünkü istemekle hekim olunmuyor. Önce yeteneğiniz olacak. Üst düzey okullarda okumanız gerekecek. Gerekli puanı kazanmanız lazım.
             Aradan zaman geçmiş, adamın içinde ukde kalmış hekimlik. Bütün cinliğini, kurnazlığını, hırsını devreye sokmuş. Sahte diploma ve belgelerle Türkiye Cumhuriyetinin bir sağlık kuruluşunda hekimliğe başlamış.
            Sonra akademik unvan bile almış. Üst seviye hastanelere geçmiş. Adam muayene ediyor, tedavi ediyor, bilimsel toplantılara katılıyor, bildiri sunuyor.
            Kaç yıl geçmiş böylece. Derken bir gün, bir hastanın dikkatiyle durumu ortaya çıkıyor. Bir bakıyor yetkililer; hekim, hekim değil. Fiyaskonun yıllarca anlaşılmamasına hayret ediyorlar
            Sanırım sonra hastalar devreye giriyor. Herkes hakkının ve aldatılmışlığının hesabını soruyor.
            1 Kasım seçiminden geriye kalan önemli bir ders var MHP'liler için. Bunu yıllardır söyleyenlere kem gözle baktılar. Kimisini hain ilan ettiler, kimisini şer güçlerin ve dış odakların adamı gösterdiler.
            O ders şu MHP'liler için:
            'Hekim Sahte!'
 
            CHP NE YAPSIN?
            CHP standardının üzerine çıkamadı. Rakam yine 25'te kaldı. Şimdi hata, kusur arama zamanı. Parti içinde kaynama başladı. Hemen kurultay toplansın, tamtamlar çalsın.
            Hâlbuki CHP, haziran ve kasım seçimleri öncesi, siyaset bilimi açısından ne kadar doğru varsa hepsini yerine getirdi. Ön seçimle aday belirledi, demokratik tavrını ortaya koydu.
            Çatışmacı, kutuplaştırıcı üsluptan uzak durdu. Kılıçdaroğlu; kucaklayıcı, tenkite açık, yapıcı bir strateji izledi. Seçim beyannamelerinde ekonomik refah seviyesine öncelik verdi.
            Siyaset bilimi açısından, doğru olan neyse yerine getirdi. Ancak her iki seçimde, bana göre karşılığını alamadı.
            Çünkü CHP'nin problemi, Türkiye'nin siyaset sosyolojisiyle ilgili.
             Burada iki ana damar, sürekli partinin aleyhine çalışıyor.
            Birincisi maziden gelen olumsuz tedailer. Bunlar devamlı kuşaklara intikal ediyor. Seçmende olumsuz kanaat oluşturuyor. Bu tedailerden birisi kıtlık ve yokluk, diğeri ise din.
            Sanırım Kılıçdaroğlu ve ekibi, bugün hak etmedikleri bu tavırla mücadele için, yeni bir vizyon oluşturmaya çalışıyor. Ancak CHP'nin entelektüel kesimleri, bunu bir türlü anlayamıyor ve sürekli tepki gösteriyor.
            Eğitimli ve ekonomik düzeyli seçmenden istediğini alabilen CHP, genel ortalaması iş, aş ve din olan büyük seçmen kitlesinden ilgi görmüyor.
            Toplumun eğitim ve ekonomi düzeyi, 5–10 yılda değişmez. Bu sebepten dolayı, mevcut seçmen tercihlerinin de değişmesi beklenemez.
            CHP bunu beklediği sürece, 25 rakamını geçemez. Geçmesi için, mevcut revizyon hamlesine devam etmek zorunda.
            İdeolojiler başkadır, Türkiye'nin siyaset sosyolojisindeki gerçekleri başkadır.
Ahmet İNCE

Bu yazı 1415 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum