Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Şayet O Kur'an!!

23 Eylül 2020 - 14:15

Müslümanların Kur'an'ı nasıl terk ettiğini ve düştüğü zavallılığı ısrarla yazıyorum. Değişik konu başlıkları altında, asırların bu vahim durumunu dile getiriyorum. Kur'an bilgisine ulaşan ve bu yolda çalışan her müminin vazifesidir diye düşünüyorum. Dolayısıyla aslında, farklı bir şey yapmış olmuyorum.
            Gelinen nokta itibarıyla; bugün Kur'an değişik argümanlarla Müslümanların hayatından çıkarılmıştır. Hep yazdım, bir kere daha yazmak zorundayım. O kitap, kozmik bir metin haline getirildi. O kitap, ölülerin ruhuna üfürülen bir reçete haline getirildi. O kitap, güfte ve beste formuna dönüştürüldü. O kitap, hatim ve mevlüt saçmalıklarıyla para kazanılan bir geçim kapısı haline getirildi.
            En çok okunan kitap olmasına rağmen, hiç anlaşılmayan sihirli bir kutu şekline sokuldu.
            Herkes kabul etti, ancak kimse anlamadı. Anlaşılmaması için her şey yapıldı. Aslında şaşılacak bir durum yoktu ortada. Önceki ümmetler Allah'ın indirdiği kitaplara hangi muameleyi yapmışsa, Muhammet ümmeti de aynı muameleyi yaptı. Yani kitabı bir şekilde kendinden uzaklaştırdı.
            Bugün ısrarla saklanan ayetler var. Müslümanlar bilmesin, öğrenmesin diye adından bile bahsedilmiyor. İşte onlardan birisi de, kitaba mesafe koyanların durumuyla ilgilidir. Bırakın şefaati, şunu ve bunu ve şu ayete dikkat kesilelim:
            '(Kıyamet günü, kavminden şikâyetçi olan) Resul de dedi ki ‘ Ey Rabbim! Gerçekten kavmimden birçokları bu Kur'an'ı kendilerinden uzakta tuttular.' ' (Furkan–30)
            An itibarıyla Müslümanlar, Muhammed Aleyhisselamın şikâyetçi olacağı bu konunun muhatabıdır. Bilenler için geriye, titremekten başka ne kalır?
            İman ettik demekle, her şey tamamlanmış mı oluyor. Elbette olmuyor. İman ettim diyenler Kur'an'ı anlamak, üzerinde çalışmak ve hayatını ona göre şekillendirmek zorundadır. Kur'an bu hakikati şöyle dile getiriyor:
            'İnsanlar; iman ettik demekle bırakılacaklarını, açığa çıkarılmayacaklarını ve yaptıklarının karşılığının verilmeyeceğini mi sandılar?
            Ant olsun ki Biz; kendilerinden öncekilere yaptıklarının (karşılığını) verdik. Elbette Allah, doğru davranan kimseleri (bugün de) ortaya çıkaracak.' (Ankebut–2)
            Dolayısıyla Kur'an'ın muhatabı insandır. Hatırlatan, öğüt veren kitap Kur'an'dır. Peki, nasıl oldu da Müslümanların rehberi tarikatlar, şeyhler, mübarekler, cemaatler, hoca efendiler oldu. Bunun böyle olmadığını anlatmak, bıkmadan ve usanmadan anlatmak bir görevdir diye kabul ediyorum. Aşağıdaki ayet ne kadar çarpıcıdır:
            'Ey Muhammed/ Ey insan
            Bu sana/size indirilen bir kitaptır. Onunla uyarmandan ve inananlara öğüt vermenden dolayı, göğsünde bir sıkıntı olmasın.
            Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz.' (Araf, 2–3)
Kırk Yasin oku ve üfür, bahtın açılsın, çocuğun imtihanı kazansın. Acaba öyle mi? Müslümanları kim bu hale getirdi? Konumuzla ilgili şu ayeti, defalarca Yasin okuyan Müslümanlar anlayabilmiş midir?
'Sen ancak zikre (Kur'an'a), hatırlatıcıya uyan kimseyi ve görmeden Rahman'dan korkanı uyarabilirsin.' (Yasin- 11)
Kur'an'ı anlarsan, hayatını şekillendirirsin. Ahlakı, adaleti, insanlığı Kur'an bilgisiyle şiar edinirsin. Zira Kur'an bir öğüttür. Müşrikler O kitaba itiraz etmek için, Muhammed Aleyhisselamı suçlama yoluna gitti. Ona çeşitli isnatlarda bulundu. Bunların birisi de şairlikti. Bu kitap, ancak bir şairin sözüdür dediler. Allah bu Kitabın ne olduğunu bildiren, şu ayeti gönderdi:
'Biz ona şiir öğretmedik, zaten bu ona yakışmaz da. O, ancak bir öğüttür, apaçık bir Kur'an'dır.' (Yasin–69)
Allah Kur'an'ı, apaçık bir kitap olarak tanımlıyor. Buna rağmen Müslümanlar ne yaptı. Bu kitabı herkes anlayamaz. Onu ancak belli âlimler anlayabilir. Kur'an'ı anlamak için, şu kadar ilim ve onun yan kolları bu kadar ilim sahibi olmak lazımdır dediler. Böylece Müslümanları korkuttular. El sürmeye, sayfasını açmaya çekinir hale getirdiler.
            Neticede bugünlere gelindi. Müslümanları istismar tarlasına çevirdiler. Belli zümreler asırlardır bu sahadan ürün toplamaya, menfaat kazanmaya devam ediyor. Peki, kim anlatacak Müslümanlara böyle olmadığını. Elbette Kur'an:
'Bu ayetleri sağlamlaştırılmış bir kitaptır. Sonra (Allah tarafından) iyice (detaylı olarak) açıklanmıştır. Hüküm ve hikmet sahibi, her şeyden haberdar olanın katından indirilmiştir.' (Hud, 1–2)
Kur'an'ı anlamadan, anlayıp hayata hâkim kılmadıktan sonra nasıl iman edilebilir? Allah ilim ve hikmet sahibidir. Yarattığı canlı ve cansız bütün varlıklar onun ilminin ve bilgisinin eseridir. Bu gerçeği Kur'an bize şöyle bildiriyor:
'Ant olsun! Onlara bir ilim üzere, uzun uzun açıkladığımız bir Kitap gönderdik; İman etmek isteyen herhangi bir topluma hidayet ve rahmet olarak..' (Araf, 52)
Şüphesiz bu çarpıcı ve sarsıcı gerçeklikten dolayı, Allah Kitabın anlaşılmasını olmazsa olmaz olarak bize anlatıyor. Nitekim Allah, Muhammed Aleyhisselamı aynı gerçeklikle uyarmıştır:
'Kur'an'ı ağır ağır/üzerine düşüne düşüne oku.' (Müzemmil- 4)
Namazın farz bir ibadet olmasının yanında, insanı incelten ve olgunlaştıran bir tarafı yani hikmeti vardır. Bunun şartı da namazda okunan ayet ya da surelerin anlamını bilerek okumaktır. Düşününki günde defalarca namaz içinde bunları okuyorsunuz ve size devamlı hatırlatıyor. İlgili ayet şöyledir:
'Kitaptan sana vahyedileni oku/düşün. Ve namazı (ayetlerin anlamını düşünerek) kıl. Gerçekten (ayetlerin manasını anlayarak) kılınan namaz; utanç verici davranışlardan ve uygunsuz işlerden alıkoyar.
Elbette, Allah'ı (Kur'an okuyarak) anmak/düşünmek, işte bu en büyük ibadettir/mutluluktur. Allah durumunuzu çok iyi biliyor.' (Ankebut- 45)
Peki, insanlar Kur'an'dan uzaklaşırsa, öğüt ve hatırlatıcı olarak başka kaynağa yönelirse ne olur. Aynen günümüzde olduğu gibi. Kur'an ne olacağını, şu şekilde açıklıyor:'Kim Rahman'ın Zikrine (Kur'an'a) bulanık bakarsa başına bir şeytan sararız; onun arkadaşı olur. Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını hesap ederler.' (Zümer, 36–37)
Bu ayet bütün zamanlara ışık tutmaktadır. Kıyamete kadarda hükmü ışık tutmaya devam edecektir. Tabii ki anlayanlar için.
Ayette geçen 'Zikru'r Rahman' ifadesi, Allah'ın zikri yani Kur'an demektir. Bütün ilahi kitapların ortak adı ‘zikir' olarak ifade edilmiştir. Kur'an isim olarak kendini, çoğunlukla ‘zikir' olarak bildirmiştir.
‘Ya'şu kelimesi' ise aşa kökünden türetilmiştir. Gözün dumanlı olması, iyi görememesi veya kör olması anlamındadır. Yani ayet Kur'an'ı ihmal edenleri, kendinden uzaklaştıranları, ‘ya'şu' yani gözü dumanlı, iyi göremeyen olarak tarif ediyor.
Bu durumda olanları ne bekliyor? Ayette geçen ‘nukayyid' kelimesi, ‘kayd' kökündendir ve yumurtayı saran dış kabuktur. Dolayısıyla ayetteki ‘nukayyid lehü şeytanen!' ifadesi, 'şeytanın onu yumurta kabuğu gibi sarmasına fırsat veririz' demek olur. (geniş bilgi için, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Kur'an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Sf: 21–22–23)
Şeytanın yumurta kabuğu gibi sardığı Müslümanlar, Kur'ansızlığın faturasını ödüyor. Bunu anlatmak çok zor. Ancak imkânsız değil. Ben bana verilen imkânı kullanarak yazıyorum.
Zira bu kitap, Allah'ın koruması altındadır. Üstelik şu ayetle belgelidir:
'(bu) Zikri (Kur'an'ı) katımızdaki Ana Kitaptan Biz indirdik. Ve elbette onun koruyucusu da Biziz.' (Hicr- 9)
Kur'an bilgisine sarıldıkça, Allah'ın ilmine vakıf oldukça insanın ruhu inceliyor, düşünceleri berraklaşıyor. Daha önemlisi, Kur'an'ın haşmeti karşısında beliniz bükülüyor.
Müslümanlardan saklanan nice ayet var. Onlar asla konuşulmaz, asla hatırlatılmaz. Konumuzla ilgili olduğu için, sizinle sadece birisini paylaşmak istiyorum. Umarım sizi de titretir ve bir hesaplaşmaya sevk eder:
'Şayet Biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek, parça parça olmuş görürdün.
            İşte misaller! Biz onları insanlara misal olsun diye veriyoruz.' (Haşr- 21)
Hal böyleyken, şöyle bir etrafımıza bakalım. Müslümanların kılı bile kıpırdamıyor.

Bu yazı 2606 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum