Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Ramazan Sohbetleri-Sohbet-I

26 Mayıs 2017 - 13:04

Bizi; takva, Kur'an, şükür ve dua ile donattığı Ramazan ayına ulaştırdığı için, Rabbime namütenahi şükür duyguları içerisindeyim. Bu müstesna ay içerisinde, 4 hafta süreyle yazılarımı, ‘Ramazan Sohbetleri' başlığı altında yazmaya karar verdim.
            Günümüzde Ramazan; yemek tarifleriyle ruhu soldurulan, şaşaalı iftar yemekleriyle hakikati örselenen, türlü eğlencelerle magazinleştirilen bir keyfiyete dönüştürülmüştür. Bunun yanı sıra; Müslüman bir toplumun büyük çoğunluğu, oruç ibaretini görmezlikten gelmektedir. Bu da hüznümün ayrı bir parçasıdır.
            Kur'an'ı anlamaya çalışan, uzun yıllardır din ve fıtrat çalışmalarını takip eden bir insanım. Anladıkça ve öğrendikçe, halimiz karşısında acı çekiyorum. Anlamayanlar için, zaten herhangi bir problem yok.
            Sohbetler vesilesiyle,  oruçla ilgili sizlere bugüne kadar anlatılmayan, üzerinde durulmayan başlıkları izah etmeye çalışacağım.
            Kur'an'da oruç ibadetiyle ilgili ayetler, Bakara suresinde yer almaktadır. 183 ile 187 arasındaki ayetler Ramazanla ilgilidir. Yalnızca aradaki 186. ayet, ilk bakışta hiçte Ramazanla ilgisi yok gibi gözükmektedir. Ancak ayetler arasındaki ilişki bağı dikkate alındığında; bu ayet, Oruç ibadetinin hakikati ile ilgili şaheser bir final gösterisi gibidir.
            Bu ayetler; oruç ibadetinin hikmetini, şeklini, şartını ve vaktini açık ve seçik olarak belirtmiştir. İlk ayet şöyledir:
            'Ey inanıp güvenenler! O oruç, sizden öncekilere yazıldığı şekliyle, size de yazıldı ki kendinizi koruyasınız.' (Bakara–183)
            Bu ayet indiğinde, hiçbir Müslüman şaşkınlık yaşamadı. Oruç nereden çıktı demedi. Çünkü devrin hanifleri ve müşrikler dâhil hepsi, orucu biliyor ve tutuyorlardı. Oruç önceki ümmetlere de farz kılınan bir ibadetti. Rabbimiz bu ayette bizi bir kavramla tanıştırıyor. Bu kavram ‘takvadır'.
            Yani Rabbimizin biz kullarına oruç ibadetini yazması (farz kılması), bizim korunmamız içindir.
            Ayetin sonundaki 'leallekum tettekun' ifadesi, ‘takvalı olun' anlamındadır. Takva, insanın korktuğu bir şeye karşı kendisini koruma altına almasıdır. Dolayısıyla Rabbimiz insana oruç ile takva imkânı sunuyor. Bugüne kadar olan kötülüklerden, günahlardan, şirkten ve sair bütün olumsuz işlerden bir arınma fırsatıdır bu.
            Ramazan ayında Rabbimize sığınmak, yani takvalı olmak; günahkârlığın, çaresizliğin idrakiyle oruca sarılıp, af ve mağfiret dilemek. Bu yönüyle oruç ibadeti, insana takva ile yeni bir başlangıç sunuyor.
            Rabbimiz ilgili ayetlerde Ramazan'ın güç ve kudretini anlayabileceğimiz harika bir emsalle bize bildiriyor. Ayet şöyledir:
            'Ramazan, insanlara rehber olan ve rehberin açıklayıcı ayetlerinden oluşan Kur'an'ın ve o Furkan'ın indirildiği aydır.' (Bakara 185 )
            Bir şeyin kıymetini nasıl anlatır insan? Bir başka kıymete emsal göstererek. Mesela M. Akif, bu edebi sanatı Çanakkale Şehitleri için kullanmıştır: 'Bedrin aslanları bu kadar şanlı idi.' Burada Bedirle bir mukayese yoktur. Çanakkale'deki savaşın vahim şartlarını anlatmada yetersizlik vardır ve o durum, bir başka emsalsiz savaşa yani Bedre emsal gösterilmiştir.
            Rabbimiz bize Ramazan ayının muhteşemliğini bildiriyor. Kur'an hayatımızdaki her şeydir. Sahip olduğumuz her şeyin, yerine bir yerdedir. Rabbimiz pek çok ayette, o kitaba övgüde bulunmuş, kasem etmiştir.
            Bu ayette bizim dikkatimizi çekiyor. İşte o Kur'an, Ramazan ayında indirildi. Kıymetini bilin.
            Dolayısıyla Ramazan ayının hikmetindeki ‘takva' başlangıcı ile birlikte, insan dikkatini bu gerçeğe çevirecek, yani Kur'an'a.
            Her Ramazan;  Kur'anla tanışma, onu okuyup anlama yönüyle sunulan bir fırsattır.
            Ramazan ayı boyunca, Kur'an'ı okumak, anlamak, anladığıyla hayata yeni bir başlangıç yapmak şiarımız olmalıdır. Çünkü Ramazan, bize bu yönüyle imkân sunuyor. Peki, Kur'an'ı nasıl okuyacağız?
            Kur'an'ı nasıl okumamız gerektiğini, bize yine Kur'an söylüyor, Nebimiz öğretiyor. Dikkatinizi çekmek için, sahih bir hadisi size nakletmek istiyorum:
            'Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.'
            Bu ifadelerden ne anlıyoruz? Düşünmemiz gerekir. Niye mi?
            Kur'an'ın ifadesine göre, bu kitap Arapça olarak indirilmiştir. Amacı da anlayasınız diyedir. Dolayısıyla, indirilen kitap Mekkelilerin kendi lisanıdır. Onlara bu ayetler okunduğu zaman, kelimeleri ve ayetleri anlamıyor olmaları düşünülemez.
            Peki, Nebimiz, niye öğrenen ve öğreten kavramlarını kullanıyor?
            Bunun cevabını yine Kur'an'da buluyoruz. Şu ayetlere dikkat edelim.
            'Bunlar Kur'an'ı bağlantılarıyla birlikte ele almayacaklar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?' ( Muhammed- 24)
             'Doğru bilgiye ulaşılsın diye Kur'an'ı kolaylaştırdık. O bilgiye ulaşan var mı?' ( Kamer, 17- 22 -32 – 40 )
            Dolayısıyla Kur'an, öğrenmek için okunur. Böyle okununca anlaşılır. Anlaşılırsa yaşanır.
            Yoksa Arapça metin olarak defalarca okumak, Kur'an'ın ifadesiyle insana bir şey kazandırmaz. Hikmet ayetlerin anlamındadır. Anlamını bilmediğiniz ayeti defalarca okumak, size bir fayda sağlamaz.
            Bugüne kadar hatim türü usullerle Kur'an'ı okuyanlar, bu Ramazanı fırsat bilip, onu anlayacak ve anladığını yaşayacak tarzda okumaya başlamalıdır. Bilgi edinilmeyen hiçbir okumanın yararından bahsedilemez. Nitekim Kur'an bunu şöyle anlatıyor:
            'Bu bereketli bir kitaptır. Onu sana indirdik ki ayetler arasındaki bağlantıları görsünler ve sağlam duruşlu olanlar ondan bilgi edinsinler.' ( Sad–29 )
            Günümüzde Kur'an sadece seslendirilmekte, defalarca tekrar edilmektedir. Bu durum bağa girip, üzüm yiyemeyen adamın haline benzer. O adam üzümün kalitesinden, tadından istediği kadar konuşsa bir kıymeti yoktur. Çünkü tatmadığın bir tadı, başkasına asla anlatamaz sın.
            Son bir ayet daha aktarmak istiyorum bu konuda:
            'Kendini mü'min sayanların, kalplerini Allah'ın zikrine (Kitabına) ve o gerçekten süzülen hikmetlere bağlamanın zamanı gelmedi mi!
            Sakın daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçmişti de kalpleri katılaşmıştı. Onların çoğu yoldan çıkmıştır.' ( Hadid- 16 )
            Bu ramazan ayı; inşallah mü'minlerin kalplerini o Kitap'tan süzülen hikmetlere bağlama zamanı olur.
            Bu hafta Ramazan ayının hakikatindeki 4 ana başlıktan takva ve Kur'an üzerinde durmaya çalıştım. Haftaya sohbetimizde konuya devamla, diğer 2 başlığa bakacağım. Yani şükür ve dua'..

Bu yazı 1326 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum