Reklam
Reklam
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Peygamberin Vefatı ve Saklanan Gerçekler

19 Temmuz 2019 - 15:20

Saklanan acı gerçekler var. Anlatılmıyor, öğretilmiyor. Bu yüzden Müslümanlar, asırlardır benzer acıları yaşamaya devam ediyor. Konuyu anlatmak istiyorum. Kavrayabilirsek eğer; günümüzün pek çok girift meselesine, daha sağlıklı bir yorum getirebiliriz.
            Nebimiz Muhammed Aleyhisselam, Hicretin 11. yılı, Rebiülevvel ayının 12'sinde vefat etti. Günlerden pazartesi idi ve vakit kuşluktu. Bütün övgüler onadır. Salât ve selam onadır.
            Hüzünle, hicranla ve yürek yangınlığı ile bu saklanan gerçeğe parmak basıyorum.
            Pazartesi sabahı kuşluk vaktinde vefat eden şanlı Nebimizin naaşı, yaklaşık 2,5 gün sonra ancak toprağa verilebildi. Daha önce niye diyeceksiniz. Çünkü imkânı yoktu. Onun naaşı, 2,5 gün evde bekletilmek zorunda bırakıldı.
            Başka bir ifadeyle söyleyeyim. Allah resulü vefat etti, 2,5 gün naşı defnedilemedi.
            Bunun nedenlerini ve hicranını anlatacağım. Ancak vefat haberinin duyulmasıyla beraber, yaşanan birkaç gelişmeyi aktarmak istiyorum.
            Acı haber, Hz. Ömer'i alt üst etmişti. Ömer şöyle konuştu acı haber üzerine: 'Bazı münafıklar Resulullah'ın öldüğünü iddia ediyorlar. Hayır! Resulullah ölmedi. Ancak Hz. Musa Rabbine gidip kırk gün kavmine görünmediği, öldü denildikten sonra döndüğü gibi O da Rabbine gitti.
            Vallahi, Allah mutlaka Resulullahı geri döndürecektir. Onun öldüğünü iddia eden adamların ellerini ayaklarını kesecektir.' ( İbn Hişam, es-Siret ü-Nebeviyye, Cilt 2, sf:605)
            Müthiş bir panik ortamı vardı. Duruma müdahale eden Hz. Ebubekir oldu. 'Otur ya Ömer' dedi. Buna rağmen oturmayı reddetti Ömer. Bu defa Müslümanlar Ebubekir'in etrafında toplanmaya başladı.
            Durumu yatıştırmak için, Ebubekir topluluğa şu ayeti okudu:
            'Muhammed ancak bir Resul'dür. Ondan önce de pek çok peygamberler gelip geçti. Eğer O ölür veya öldürülürse topuklarınızın üzerine geri mi döneceksiniz. Sizden kim topukları üzerine geri dönerse Allah'a hiçbir şeyle zarar vermez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.' ( Ali İmran, 144 )
            Bu ayet, Müslümanlarda adeta bomba etkisi yaptı. Belki çoğunun haberi yoktu bu ayetten. Belki çoğu yeni duyuyor gibiydi. İbni Abbas bu konuda şunları söylemiştir:
             'Vallahi müminler Ebubekir'in bu ayeti okuyuncaya kadar, Allah'ın böyle bir ayeti indirdiğini bilmiyorlardı sanki. Müminler bu ayeti ondan öğrenmiş gibi idiler. Herkes bu ayeti tekrarlıyordu.' (Sahihu'l Buhari, 2/640–641)
            Şok böylece atlatılmıştı ki büyük fitne birden patlayıverdi.
            Beni Said sofasında Muhacirlerle Ensar birbirine girdi. Peygamber öldü, halife kim olacaktı. Münakaşalar, tartışmalar, celallenmeler birbiri ardınca devam etti. Pazartesi günü, bu tartışmalarla geçti.
            Salı gecesine kadar gerginlik devam etti. 'Şanlı Nebi'nin naaşı elbiseye sarılı olarak yatağının üzerinde kaldı. Ev halkı kapıyı kilitlemişlerdi.' (Peygamberimizin Hayatı ve Daveti, Mübarek Furi, sf: 479)
            Ebubekir'in halifeliği konusunda, sonunda görüş birliğine vardılar. Çarşamba olmuş, Şanlı Nebi'nin naaşı evde bekliyordu. Nihayet Çarşamba gece yarısı, naaşını toprağa verebildiler.
            Hz. Aişe şöyle anlatıyor: 'Biz Çarşamba gecesi gece yarısı kürek seslerini duyunca ancak o zaman Resullullah'ın defnedildiğini anladık.' (Geniş bilgi için bkz, Sahihu'l Buhari, el-Megazi, İbnü'l Cevzi, el Mansur-Furi )
            Peygamberinin naaşı başında hilafet kavgası yapan bir ümmet var ortada. İktidar kaygısıyla peygamberinin naaşını, 2,5 gün evde bekleten bir ümmetti bu.
            Bugüne kadar pas geçtiler. Tarihi gerçekleri, Müslümanlar bilmesin istediler. Olayı hafifsediler. Muğlâk tanımlarla geçiştirdiler.
            Peki neden?
            Kur'an önceki ümmetlerin, nasıl çukura yuvarlandığını apaçık anlatıyordu. Muhammed Aleyhisselamla uyardı insanlığı. Aynı hataya düşmemeleri için şiddetli ikazlarda bulundu. Zira şeytan en büyük tezgâhını, güç ve iktidar sahipleri üzerine kurmuştu. Âdem'i bu yolla avlamış, hünerini göstermişti.
            2,5 gün peygamberinin naşını toprağa veremeyen ümmet, onun ardından yine kavgaya tutuştu. Sıffinde sahabe birbirine girdi. Cemel vakası yaşandı. Daha sonra Hariciler türedi. Müslümanlar birbirini kesti.
            Asırlarca devam etti bu hikâye. Güç ve iktidar sahipleri, saltanatlarının bekası için dini kullandılar. Kullanışlı olabilmesi için tahrif ettiler. Dini kendilerine tabi kıldılar.
            Başka ne mi oldu?
            Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bin yıldan fazla bu kader çizgisi devam ediyor.
            Önce Kur'an'ı devreden çıkardılar. Onu bir musiki ve hat sanatı haline getirdiler. Sonra Peygamberi devreden çıkardılar. Onu hayatın içinden uzaklaştırıp, ilahi bir kült haline soktular.
            Peygamberin varlığını bir sömürü vasıtası yaptılar. Savaşlarda savaştırdılar, rüyalarda mesaj aldılar, devlet görevlerinde icazetine başvurdular. Halka emzik gibi hikâyeler sundular. Sakal bırakıp, misvak kullanarak cennete gidileceğini öğrettiler. İktidar ve güç için, fetva veren din adamı nesli ürettiler. Uyduruk, Kur'anla alakası olmayan, hadis başlığı altında zırvalar türettiler.
            Onların anlattığı Nebi, asla Kur'an'ın anlattığı nebi değildi.
            Müslümanların günümüzde yaşadığı dram,  tesadüf ve sıradan olamaz.
            Neden mi diyorsunuz?
            Çünkü peygamberinin naaşını, iktidar kaygısıyla 2,5 gün evde bekleten bu ümmet sabıkalıdır. Üstelik sicili de kabarıktır.
            O günden bugüne, değişen bir şey yoktur.
            Günümüzde akıl erdirmekte zorlandığınız pek çok olayı, anlattıklarım çerçevesinde okumaya çalışın.
            Not: Haftaya Şanlı Nebimizin nasıl zehirlendiğini, bu olayın nasıl vefatına sebep teşkil ettiğini tüm ayrıntıları ile anlatacağım'

Bu yazı 1778 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum