Haftanın Yazısı

Haftanın Yazısı

gordesgazetesi@gmail.com

Hükümeti Kim Kurar?

19 Haziran 2015 - 13:15

Seçim bitti. Şimdi bitmeyen münakaşa ve hesaplaşmalar dönemine girdik. Hükümeti kim kuracak ve kimlerle kuracak. Kurulamazsa seçime gidilir mi? Cumhurbaşkanının tavrı ne olacak? Ahmet Davutoğlu değişir mi? Abdullah Gül geri döner mi? Azınlık hükümeti mümkün mü? Koalisyon ülkeye fayda getirir mi?
            Görüldüğü üzere, seçimin sonucu bir tane değil. Bir seçimin bu kadar çok soru ve tartışma konusu çıkarması, o ülke için hayra alamet midir?
            Geçenlerde bir okuyucum aradı. Israrla görüşlerime değer verdiğini ve hükümetin nasıl kurulacağını soruyor. Özellikle kimin kuracağını daha bir merak ediyor. Ne yapayım, cevap verdim:
            'Bildiğim şu, hükümeti ben kurmuyorum.'
            Abi, ne demek bu diye, hemen sordu ardından tabii olarak.
            Hiç kafa yormaya gerek yok. Bir sürü senaryo üretmeye de. Bir toplum siyasi günahlarının bedelini bir şekilde öder. Bunca çarpıklığa, bunca hukuksuzluğa, bunca ötekileştirmeye, bunca tahakküme, bunca saltanata ses çıkarmayan bir toplum bunun karşılığını mutlaka bulur.
            Şu, bu değil, topyekûn ve hep birlikte sıkıntısını çeker.
            Bu yüzden kafa yormaya gerek yok. Neticede bir hükümet kurulur. Memleket hükümetsiz kalmaz. Diyelim olmadı, demokraside çare tükenmez. Yani seçime gidilir.
            Siyasi değerlendirmelerimde isim vermemeye dikkat ediyorum. Küçük bir ilçede bu tür değerlendirmeler yapmak, insanlarda anlamsız tepkilere yol açıyor. Bu mantığı düzeltmek mümkün olmadığına göre, durumu böyle idare ediyorum.
            Seçimden çıkacak sonucu, öncesinde görmüştüm. Bir dostuma şöyle dedim. Seçimden sonra iki partinin koalisyonu söz konusu. Büyük ortak AKP. Diğeri ise '. dedim.
            Netice itibarıyla iş oraya doğru gidiyor.
                             CUMHURBAŞKANINI TARTIŞMAK
            Anayasamızda, Cumhurbaşkanının tarafsız olma tanımı var. Bu makama gelenler, zaten bu tarafsızlık üzerine de yemin ediyor. Bizim gibi parlamenter sistemlerde, Cumhurbaşkanlığı makamı sorumsuzdur.
            Ancak toplumda bir şemsiye görevi görür.
            Ülkede bir gün işler ters gidebilir. Siyasi çalkantılar, ekonomik krizler, sosyal olaylar yaşanabilir. İki ağzın bir araya gelmediği devirler yaşanabilir.
            Böyle ortamlarda, son umut Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Toplum, ne düşünüyor diye merak eder.
            Dolayısıyla gerektiğinde partileri uzlaştıran, hükümetleri uyaran, sosyal kesimleri görüşmelerle ikna eden makam Cumhurbaşkanıdır. Geçmişte bunun çok örneklerini gördük.
            Recep Tayip Erdoğan, halkın oylarıyla Cumhurbaşkanlığı makamına getirildikten sonra, kendi ifadesiyle farklı bir tavır sergiledi. Fakat bu tavır, anayasal çizgilerin dışına taştı.
            Erdoğan, siyasi ve sosyal tartışmaların tarafı haline geldi. Bazen icra makamı gibi hareket etti. Seçim meydanlarına indi, muhalefet partilerine verdi veriştirdi. İthamlar, suçlamalar birbirini takip etti.
            Sandık bu, ne çıkacağı belli olmaz. Tek başına iktidar çıkmadı. Dolayısıyla ülke yeni bir çalkantılı döneme girdi. Eleştiri okları bu defa Erdoğan'a çevrildi. Akabinde meşruiyet tartışmaları başladı.
            Parlamenter demokratik bir düzene sahip, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en üst makamının, bu şekilde tartışılması aslında düşündürücüdür.
            Halkın oylarıyla seçilmiş bir cumhurbaşkanının meşruluğu tartışılamaz. Ancak onun anayasal çizgilerini aşması ve icraatı tartışılabilir. Bugün yapılan da budur.
            Şimdi karmakarışık bir tablo var önümüzde. Cumhurbaşkanı bu saatten sonra nasıl şemsiye görevi görebilir, nasıl kucaklayıcı olabilir doğrusu ben de merak ediyorum.
                                   PÜF NOKTASI
             12 yıllık AKP iktidarı seçimlerde umduğunu bulamadı. Bugünkü görüntüye göre, bir koalisyon hükümeti kurulacak. Senaryolara fazla kafa yormadığımı ifade ediyorum her fırsatta.
            Ancak bir nokta var, seçim sonuçlarından çıkan. Kimsenin merak edip, üzerinde kafa yormadığı.
            Evet, bir iktidar düştü. Ancak yerine bir başka iktidar gelmedi. Peki, ne geldi? Koalisyon seçeneği.
            Şimdi lütfen dikkat diyorum. Bugüne kadar yapılan seçimlerde, tek başına iktidarlar düşerken, yerine yeni bir iktidar gelmiyor. Mutlaka koalisyon seçenekleri ortaya çıkıyor.
            10 yıllık DP iktidarı, askeri darbeyle yıkıldı. Sonrasında kaç koalisyon kuruldu. AP iktidarı 12 Mart muhtırası ile yıkıldı, yerine koalisyonlar geldi. Bu iki dönem, sonuçları bakımında sıra dışıydı.
            ANAP Özal ile 10 yıl iktidar oldu. İktidarı kaybettiğinde, yeni bir iktidar vermedi sandıklar. Ne verdi, elbette koalisyonlar.
            AKP 12 yıl iktidarda kaldı. 7 Haziranda iktidardan düştü. Yeni bir iktidar yerine, yine koalisyonlarla karşı karşıya kaldık.
            Sıralayalım şimdi bu çarpık siyasi yapının nedenlerini:
            Demokrasimiz hala olgunlaşmamış, siyasi partilerimiz kurumsal kimlik kazanamamıştır.
            Ülkeyi yöneten partiler, daima merkez sağ denilen ve ana omurgayı oluşturan kesimden çıkmaktadır. Bu yapıda parti değil, liderler önemlidir.
            Bu liderlerle iktidarlar hüküm sürmekte, belli bir dönem sonra iktidardan düşmektedir.
             Her düşüşten sonra bir kaos yaşanmakta, yerine yeni bir merkez sağ lider gelinceye kadar devam etmektedir.
            Bu yüzden Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi bugün nerededir.
            Benzer süreç AKP için de yaşanır hale gelmiştir.
            Bu durum Türk siyasi hayatı için büyük bir zaaftır ve bunu daha uzun süreli olarak taşıması mümkün değildir.
Ahmet İNCE

Bu yazı 1915 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum