Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Hani Benim Devletim!!

31 Temmuz 2015 - 16:02

Benim ülkemde hayati meseleler, ölü sayısıyla doğru orantılıdır. Bir mesele ne kadar çok ölü imal edebiliyorsa, o kadar önem ve ciddiyet kazanır. Trafikten terör sorununa uzanan hatta, cümle mesele bu şekilde ele alınır. Arada parantez olsun diye söylüyorum, mesela Soma maden faciası gibi'
            Ölümlerle gündeme gelen her mesele karşısında, ortak bir infialimiz vardır: Nerede Bu Devlet?
            Bunun dışında kesinlikle soru sormayız, kafa yormayız. Âlem bir toplumuzdur; işimize, yaşantımıza ve keyfimize bakarız.
            Eee Suruç'ta bomba patladı, hemen istatistikler verildi. Ölü sayısı, yaralı sayısı, ölenlerin kimlikleri, bombacı çocuğun tahsili filan yani. Aslında benim ülkemin kusur ve kabahatlerini patlatan bir bombaydı o. Ama önemi yoktu, kimse onunla ilgilenmezdi. Önemli olan ölü sayısı, yaralı mevcudu idi. Birde bombacının hikâyesi dikkate değerdi. Mühendislik okuyan canlı bombacı,  mühendis olacağına nasıl canlı bomba haline gelmişti.
            Kürt hâkimiyetindeki Kobani'ye imara giden yaklaşık 300 kişilik gurup, IŞİD tarafından imha edilince, karşılığı hemen geldi tabii olarak. PKK Suruç'un intikamını benim topraklarımda almaya başladı. Bir haftada 39 vatandaşımız öldürüldü. Asker ve polisler kalleş tuzaklarda şehit edildi.
            PKK'nın ilk öfkesi değildi bu. Kısa süre önce Kobani'ye yardım meselesinde ülkeyi birbirine katmış ve muhterem devletimizi tehdit etmişti.
            Netice itibarıyla olan, çözüm sürecine oldu. Kapalı kapılar ardında, birkaç bakan ve birkaç bürokratla sürdürülen süreç donmakla kalmadı, milletin kanını da dondurdu.
 
            Eee tabii olarak, şimdi sormanın vakti geldi aziz milletimiz için. Bu kadar ölü, bu kadar yaralı, bu kadar meydan okumadan sonra soruyor: Nerede Benim Devletim??
            Şunu yıllardır bir türlü anlamadık gitti. Devlet, bizim masaya oturup çay içtiğimiz bir zatı muhterem değil. Devlet tüzel bir kişilik. Kurumlar var, yetkilileri var, aralarında yasalarla belirlenmiş bağları var.
            Dolayısıyla devlet, nerede diye sorulduğunda, ayağa kalkıp ben buradayım diyen bir varlık değildir.
            Sanırım bu yüzden; devlet nerede diye soracağına, bu devlete ne oldu diye sorman daha hayırlı olur.
            Niye mi?
            Şööyle kısa süreli bir geriye doğru gidelim. Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk davaları derken 5 yıl kara bir devir yaşadık. Kısaca söyleyeyim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içini dışına çıkardık. Kim kafa yordu?
            Devletin bir ayağı müthiş bir darbe aldı.
            Emniyet teşkilatı paralel fırtınalarıyla tuz buz oldu. Kim doğru, kim yanlış karar vermek güç hale geldi. İhtisas, liyakat, kıdem filan ne varsa parçalandı. Sorumluluk almak marifet kabul edildi.
            Devletin bir ayağı da böyle darbe aldı.
            Benzer fırtına, yargıda tayfun haline döndü. Senden ve benden olan hâkim ve savcılar devri başladı. Adalet dağıtması gerekenler, ikiye üçe bölündü. 6 ayda bir torbalar içinde yasalar çıkartıldı. Bugün çıkarılan, 6 ay sonra ıskartaya ayrıldı.
            Devletin üçüncü ayağı böyle felç edildi.
            İstihbaratımız için bir şeyler söylemeye gerek görmüyorum.
            Muhterem devletimizi idare edenler politikacı olduklarından, yaşanan gelişmelerden hep yüzde kaç alırımın menfaat hesabına düştüler.
            Hayal ve fantezilerle garip işlere kalkıştılar. Ortadoğu'da ağabey olmanın hevesine kapıldılar. Mısır'ın, Suriye'nin iç işlerine karışıp taraf oldular. Vaaz ve nutuklarla muhterem milletimizin zaten uykuda olan ruhunu, baygın hale getirdiler.
            Ve efendim, devletin darbeli ayaklarına dikkat kesilmeden, ülkeyi Ortadoğu bataklığının içine soktular.
            Dolayısıyla, muhterem devletimin polisleri; kaçırılıp, karanlık odalarda kafasına kurşun sıkılır hale geldi. Askeri, babasıyla telefonda konuşurken, infaz edilir hale geldi.
            O politikacılar hala çöküşün farkında değil. Hala politik kaygılarla olayları değerlendiriyorlar.
            Ama ölenler ölüyor, gözyaşı ve feryatlar devam ediyor. Ölü sayısı yükseldikçe, aziz millet tabii olarak soruyor: Nerede benim devletim.
            Ben de şunu söylüyorum: Nerede benim devletim diye sormanın zamanı çoktan geçti.
            Ülkeyi bu badireden kim kurtarır diye acayip sorular geliyor bu araları.
            Cevabı gayet basit, ülkeyi Ortadoğu bataklığına kimler sürüklemişse, onlar kurtarsın'

Bu yazı 1170 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum