Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

At Nalı Uğur Getirir mi?

17 Haziran 2016 - 17:07

Osman Demirci Hoca'ya sormuşlar:
-Hocam, at nalını evimizin kapısına assak uğur getirir mi?
Demirci Hoca:
-Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.
TV ekranlarında her hafta görmeye alıştığımız hoca efendilerimizi, Ramazan ayı ile birlikte her gün iftar ve sahur programlarıyla daha fazla izleme imkânına kavuştuk. Bazı kanallarımız değişmeyen sohbetçileriyle yayınlarına devam ederlerken, bazı kanallarımız ise her akşam bir başka sohbet ehlini çıkarıyor seyircilerinin huzuruna. Bizler de istifade etmeye çalışıyoruz. Ancak öyle enteresan sorular soruluyor ki, canlı yayınlanan bu programlarda hoca efendilerimiz bile şaşırıp kalıyorlar.
Oruçlu iken sakız çiğnenip çiğnenmeyeceğinden tutun da, tuvalette sakız çiğnenmesine, oruçlu iken denize girdiklerinde orasından burasından su girdiğinde oruçlarının bozulup bozulmayacağına kadar. Bazı adını vermek istemeyen seyirciler ise, daha özel sorularla sıkıştırıyorlar hoca efendileri. Özellikle bayan izleyiciler; 'Hocam, kocamın haberi olmadan şunu yaptım, bunu yaptım. Acaba günaha girdim mi?' 'Hocam, evlenmeden önce bazı haltlar karıştırdım, şimdi pişmanım, ne yapmam gerekiyor?' gibisinden yedikleri ve yemeye devam ettikleri bir takım haltları içlerine sığdıramıyor olacaklar ki, yana yakıla anlatıp kendilerini rahatlatacak bir cevap bekliyorlar hoca efendilerden.
Hoca efendiler de ne yapsınlar; milyonlar karşısında aciz duruma düşmemek için sorulan her soruya tatminkâr birer cevap vermeye çalışıyorlar. Bu suallerin birçoğu da yıllardan beri duymaya alıştığımız klasik sorular ama hala sorulup cevap aranıyor.
 Bazı hoca efendilerimiz ise coştukça coşuyor sorulan sorular karşısında; mermisiz atışa başlıyorlar. Kur'an'ın ve Hadislerin kesinlikle yasakladıkları faize cevaz verenden tutun da, çok evliliği normalleştiren fetvalara kadar. Hatta son günlerde birisi namaz kılmayan milyonlarca insanı hayvanlıkla itham etti biliyorsunuz. E şişede durduğu gibi durmuyor derler ya. Hep içki içenler mi sarhoş olacak, soru yağmuru karşısında coşan zat-ı muhteremlerin de sarhoş olmaya hakları var elbette. Karşı cenah durur mu? Hemen Twitter ve Facebook hesaplarından her türlü yaratık adı ve çeşit çeşit küfürlerle karşılığını verdiler.
Toplum olarak nerelere geldik, nelerle uğraşıyoruz. Kendimizi tanımakta güçlük çekiyoruz. Bir mazimize bir de günümüze bakalım. Önder ve âlim olarak bildiğimiz muhteremlerin ağızlarından öyle sözler duyuyoruz ki hayretler içinde kalıyoruz. Geçmişteki fıkralarla, latifelerle süslü cevapları ve konuşmaları özlüyoruz.
Doğrudan doğruya Kur'an'dan aldığı ilhamla insanlığı aydınlatan nebiler nebisi âlimler âlimi Resul-ü Zişan Efendimiz bakın nasıl buyuruyor bir Hadis-i Şeriflerinde;
'Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Güzelleştiriniz, çirkinleştirmeyiniz. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz.'
Acaba O'nun tebliğ metodu niçin göz ardı edilir? O'nun hoşgörüsü, O'nun nezaketi, O'nun inceliği neden tatbik edilmez? Bütün bunları bile bile âlimlerimiz, muhteremlerimiz neden başka başka üslûplarla çıkar insanların karşısına?
Latife, zarafet ve nezaket neden az kullanılır? Bağırmak, çağırmak, haykırmak, aşağılamak, horlamak hangi kültürden geliyor ki, bu metotlarla muamelede bulunuyoruz karşımızdakilere. 'İslâm terör dini değildir' deyip, bunu yapanları ayıplarken neden kendimiz terör estiriyoruz. Mevlânaları, Yunusları, Hacı Bektaş-ı Velîleri, Hoca Ahmet Yesevîleri ne çabuk unuttuk. Onların, Muhammedî aşklarını, bal damlayan dillerini, yürekleri titreten sözlerini kimlere bıraktık ta Firavunların, Ebu Leheplerin ve Ebu Cehillerin kaba saba sözlerini, kibirlerini, sataşmalarını, haykırmalarını ve azarlamalarını kendimize rehber edindik. 'Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil.' diyen Hak dostu Yunus'u, 'Ayıpları örtmede gece gibi ol' diye seslenen Mevlâna'yı, 'Ey Oğul! Beysin, Bundan gayrı öfke bize, uysallık sana' diye öğüt veren Şeyh Edebali'yi ne çabuk unuttuk.
At nalının uğur getirmeyeceğini hepimiz biliriz. Ancak mesele at nalı değil, bu suale verilen ince, latif, tatlı cevaptır.

Bu yazı 1790 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum